Paşabahçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Paşabahçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Mayıs 2017 Perşembe

GÜL BÖREK...Ufacıcık...Yumuşacık...

Sofra düzeninde, ikramlıkların servisinde, misafir sayısı önemlidir. Beş-on arkadaşımızı ağırladığımız sofralardaki düzen bellidir. Her kadın, mutlaka yakın-uzak akrabalarını, arkadaşlarını veya komşularını evinde ağırlamıştır. Çünkü, evde misafir ağırlamak geleneklerimizde var. Avrupai yaşam tarzına özenen, evlerinde misafir kabul etmeyen ve bu şeklin savunuculuğunu yapan çok kadın biliyorum ki, evlerde toplanmanın zevkini inkar etmezler.


Ancak, yaşam içinde öyle tanışmalar oluyor ki; mesela, bir tatil köyünde veya mesleki toplantılardaki tanışmalarda, yani devam etmesi zamana muhtaç olan veya yakın olmayı istemediğiniz bazı tanıdıkları dışarıda ağırlamak en doğrusu. Evimiz mahremimizdir. İyi tanımadığımız insanları evimize kabul etmemek gibi bir hakkımız vardır. Her ne kadar sosyal çevrenin genişliği önemli olsa da ailemizi korumak adına dikkatli olmakta fayda var.

27 Ocak 2017 Cuma

ELMALI TURTA...Doyulmaz Tadına...

Geçtiğimiz yaz bahçe elmaları ile pişirdiğim Elmalı Pay'ı bir önceki yazımda anlatmıştım. Yazlık komşularımla bir araya geldiğimiz ikindi çaylarında ikram etmek için bir kaç defa daha pişirdim. Her defasında da beğenildi. Çok yıllar öncesinden bildiğim Elmalı Pay'ları yeniden pişirmeye başlamamın aslında bir sebebi var. Onları pişirdiğim zaman annem-babam ve ailenin diğer büyükleriyle hep beraber olduğumuz o eski güzel günleri hatırlıyorum.


Şimdi rahmetle andığımız annem o günlerde tüm akraba ve arkadaşları için ayda bir gün kabul günü düzenlerdi. Kabul günlerinin en büyük özelliği misafirleri zengin bir sofrada ağırlamaktı. O sofralar için ben de anneme yardım ederdim. Bir gün önce akşam iş dönüşü mutfağa girer meyveli bir yaş pasta ile bir tepsi de Elmalı Pay pişirirdim. Ertesi sabah, Elmalı Pay'ları üzerlerine pudra şekerlerini serpip, servis tabağına dizer, yaş pastamı da süsledikten sonra işime giderdim.

3 Kasım 2014 Pazartesi

SÜTLÜ TATLI...Kakaolu Sosla Kaplı...

Bizim evde yazın sütlü tatlılar pişirilir, havalar soğuyup kış geldiğinde şerbetli tatlılar sıraya girerdi. Daha sonra ne olduysa oldu mutfağımızda üç beyaz zehir bulunduğunu öğrendik. Korktuk, önce tuzu azalttık, sofralardan tuzlukları kaldırdık. İkinci zehir olan unu ve unlu gıda olarak başroldeki ekmeğin beyaz olanını terkettik, tam buğday olanını da azalttık.


Gelelim üçüncü zehire. Üçüncü zehir şekermiş! Bildiğimiz şeker. İnsanın inanası gelmiyor. Masum bir insanın cinayetle suçlanması gibi bir şey. Adı üzerinde şeker. İyi huylu bir arkadaşımızı anlatmak için şeker gibi deriz. Tatlı dil vardır, yılanı deliğinden çıkarır.  Hem de bırakın şerbetli hamur tatlılarını çayıma kattığım şekeri, beş çayının yanındaki pastayı, dondurmayı, lokumu bile unutmamı istiyorlar. Ben de cevaben; söylediğinizi kulağınız duyuyor mu? diyorum.

20 Mart 2014 Perşembe

BİR BARDAK ÇAY...Sıcacık...

Daha önce paylaştığım Bir Bardak Demli Çay başlıklı yazımda, kansızlığı arttıran çaydan vazgeçemeyenler için çayın zararlı etkilerine karşı ufak bir tüyo vermiştim. Tükettiğim günlük çay miktarını anlatırken de sabah kahvaltılarından ve ikindi çaylarından bahsetmiştim. Ancak, daha sonra bunun doğru olmadığını farkettim. Çünkü, çay sadece evde tüketilmiyor ki!



Günün herhangi bir saatinde bir arkadaşımızın işyerine uğrasak hemen bir bardak çay gelir önümüze. Eskiden, İstanbullu'lar bilhassa hafta sonları güzel havalardan istifade etmek için Boğaz'a akın ederlerdi. Özellikle, Emirgan, Çınaraltı Çay Bahçesi'nde tavşan kanı çay içmemiş İstanbul'lu yoktur kanımca. Kadıköy'den vapura binenler de martılarla paylaşacakları simitlerine eşlik edecek çaylarını sabırsızlıkla beklerler. İstanbul'da bugün pek kalmadı ama Anadolu'daki esnaf, dükkanına gelen müşterisine mutlaka çay ikram eder. 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...