çay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ocak 2017 Cuma

ELMALI TURTA...Doyulmaz Tadına...

Geçtiğimiz yaz bahçe elmaları ile pişirdiğim Elmalı Pay'ı bir önceki yazımda anlatmıştım. Yazlık komşularımla bir araya geldiğimiz ikindi çaylarında ikram etmek için bir kaç defa daha pişirdim. Her defasında da beğenildi. Çok yıllar öncesinden bildiğim Elmalı Pay'ları yeniden pişirmeye başlamamın aslında bir sebebi var. Onları pişirdiğim zaman annem-babam ve ailenin diğer büyükleriyle hep beraber olduğumuz o eski güzel günleri hatırlıyorum.


Şimdi rahmetle andığımız annem o günlerde tüm akraba ve arkadaşları için ayda bir gün kabul günü düzenlerdi. Kabul günlerinin en büyük özelliği misafirleri zengin bir sofrada ağırlamaktı. O sofralar için ben de anneme yardım ederdim. Bir gün önce akşam iş dönüşü mutfağa girer meyveli bir yaş pasta ile bir tepsi de Elmalı Pay pişirirdim. Ertesi sabah, Elmalı Pay'ları üzerlerine pudra şekerlerini serpip, servis tabağına dizer, yaş pastamı da süsledikten sonra işime giderdim.

7 Ocak 2017 Cumartesi

BOHÇA BÖREĞİ...Çay Sofralarının Lezzeti

Bu yaz, yazlık komşuma akrabası bir hanım misafir geldi. Ben de bir kaç gün sonra komşumla misafirini çaya davet etmek istedim. İstanbul'da bilmediğimiz ama Anadolu'nun dört bir tarafından göçle gelen komşularımızdan öğrendiğimiz güzel bir adettir komşunun misafirini ağırlamak. İstanbul'da komşuluk vardı hatta bazı komşularımızı akraba yakınlığında sever ve sayardık ama misafirlerine evimizi açtığımızı hatırlamıyorum. Eğer müsait olunursa sadece hanımlar olarak gündüz çaya davet edilirdi.


Anadolu'da yatılı misafiri olan evin hanımına bir nefes aldırmak, onun yükünü hafifletmek ve hep birlikte hoşça vakit geçirmek için misafirle beraber tüm aile köylüler tarafından sırayla yemeğe davet edilir. Hatta gelen misafirler kalabalık ise yatıya bile alınır. Yatıya kalmış olan misafirler, sabah kahvaltısında da ağırlandıktan sonra gitmelerine izin verilir. Bütün bunları nereden bildiğimi soracak olursanız, genç kızlığımda komşularımızın gelin alma töreni için otobüsle Adapazarı'na gitmişliğim vardır.

12 Kasım 2016 Cumartesi

YALANCI TAVUK GÖĞSÜ...Üzeri Kakao Soslu

Evde misafir ağırlamak adeti yavaş yavaş terkedilecek gibi görünüyor. Gençler yani çalışan kesim, iş hayatının yorucu temposu, ulaşım zorlukları ve zaman darlığı nedeniyle dışarıda buluşmaya başladılar. İleri yaşlardaki hanımlar da misafir ağırlama zahmetinden kurtulmak için paralı günlerini dışarıda bir mekanda yapıyorlar. Benim çevremde ise her şekilde görüşebiliyoruz. Kış aylarının soğuk günlerinde evlerde toplanmak hoşumuza gidiyor. Bahar aylarında ise açık havadan istifade etmek için deniz kenarında veya deniz manzaralı açık mekanlarda buluşuyoruz. Grubumuz küçükse şehir içinde nostalji gezileri yaptığımız da oluyor.


Hal böyleyken, rahmetli dayımın kızlarından küçüğü telefonla ziyaretime geleceğini bildirdi. Malûm, yakın zamanda annemizi kaybettiğimiz için taziye ziyaretleri tek-tük de olsa devam ediyor. Dayı kızı beni de düşünerek dışarıda buluşmayı teklif etti ise de taziye ziyareti olduğu için eve davet ettim. Aynı semtte büyüdüğümüz için ortak çok hatıramız vardır. Adeta kardeş gibi bir yakınlık hissederim. Geleceğini söyleyince çok sevindim. Başbaşa sohbetimiz de benim için mutluluktu ama bir kaç akraba daha davet ederek ziyareti daha da anlamlı hale getirmek istedim. Her şey istediğim gibi oldu. Çağırdıklarım davete icabet ettiler ve misafirime de çok hoş bir sürpriz oldu.

8 Kasım 2016 Salı

KURABİYE...Fındıklı...Mis Gibi Tereyağlı

Yıllardır ikindi çayının yanına hatta kahvenin yanına bile yakıştığını düşündüğüm elmalı, üzümlü, kakaolu çeşit çeşit kekler pişirdim. Pişirdiğim keklerin çoğunu da bu sayfalarda iftiharla paylaştım ama bu yıl kek pişirmeye biraz ara verdim. Blogger arkadaşlarımın kurabiye tariflerini okudukça, fotoğraflardaki ağız sulandıran kurabiyeleri gördükçe bana da kurabiye pişirme hevesi geldi. Kek hamuru çırpmaktansa kurabiye hamuru yoğurmayı tercih ettim. Böylece, uzun yıllardan sonra ilk pişirdiğim kurabiye Fındıklı Kurabiye oldu.


Fındıklı kurabiyenin hamurunda tarifine uygun olarak margarin yağı kullandım. Niyetim mis gibi tereyağlı kurabiye pişirmekti ama belki ağır olur diye son anda tereyağı fikrinden vazgeçtim. Kurabiyelerim hiç de fena olmadı. Ama yine de tereyağlı kurabiye pişirmek aklımdaydı ve sonucunu merak ediyordum. Hatta, sizlerle de paylaştığım Fındıklı Kurabiye...Atıştırmalık başlıklı yazımda tereyağlısını denersem sonuçtan bilgi vereceğime dair de söz vermiştim.

8 Nisan 2016 Cuma

FINDIKLI KURABİYE...Atıştırmalık...

Blogger arkadaşlarımın paylaştığı kurabiye tariflerini okudukça hep imrenmişimdir. Kurabiye bana çocukları çağrıştırdığı için çocuk olan evde kurabiye pişer gibi bir ön yargıya sahiptim. Bu yüzden, kurabiyelere imrenmeme rağmen çayın yanına çırpıp çırpıp çeşitli kekler pişirmeye devam ettim. Kek güzel de kurabiyelerin yeri de bir başka. Elle tutulup yenmesinden dolayı çocuklara yakıştırdığım kurabiyeyi ben de içimdeki çocuk için pişirmeye karar verdim.


İyi de etmişim. Uzun yıllardan sonra ilk defa pişireceğim için miktarını az tuttum. Çayın yanında birer-ikişer derken bir haftada tükenen kurabiyelerim saklama kabının içinde son tanesine kadar tazeliğini korudu. Kurabiyeler için önemli olan hafif sertliğe ve kıyırlığa sahip olan kurabiyelerim aslında klasik bir tat ve herkes mutlaka pişirmiş veya tadına bakmıştır.

10 Nisan 2014 Perşembe

SADE KEK...İkram Kültürümüz...

Tedbirli olmak arzu ettiğimiz bir şeydir ama bunun her zaman mümkün olmadığını da bilenlerdeniz. Dünya hali diye bir şey vardır. Bazen, herhangi bir sebeple evlerde telaş yaşanır. Böyle günlerde, derin dondurucuda sakladığınız ürünleri birer ikişer ortaya çıkarır, "Zaten, bu günler için pişirip, kotarmıştım, işe yaradılar, bu telaş içinde yemek pişirmekle uğraşmadık" dersiniz.



Yapıp ettiklerinin işe yarıyor olması, zor günlerinde imdada yetişmesi hoşuna gider. Gider de tam o günlerden bir gün yani dolabında hiçbir şeyin kalmadığı günlerde bir arkadaşın geliyorum derse ne yaparsın. Caddenin karşısındaki pastahanede su böreğini çok güzel yapıyorlar, minik ekler pastalardan da alırım, çay da demledim mi; Oh! ne güzel, diyemiyoruz. Çünkü, ikramlarımızın kendi ellerimizle pişirdiğimizden, el emeği olması bekleniyor.

20 Mart 2014 Perşembe

BİR BARDAK ÇAY...Sıcacık...

Daha önce paylaştığım Bir Bardak Demli Çay başlıklı yazımda, kansızlığı arttıran çaydan vazgeçemeyenler için çayın zararlı etkilerine karşı ufak bir tüyo vermiştim. Tükettiğim günlük çay miktarını anlatırken de sabah kahvaltılarından ve ikindi çaylarından bahsetmiştim. Ancak, daha sonra bunun doğru olmadığını farkettim. Çünkü, çay sadece evde tüketilmiyor ki!



Günün herhangi bir saatinde bir arkadaşımızın işyerine uğrasak hemen bir bardak çay gelir önümüze. Eskiden, İstanbullu'lar bilhassa hafta sonları güzel havalardan istifade etmek için Boğaz'a akın ederlerdi. Özellikle, Emirgan, Çınaraltı Çay Bahçesi'nde tavşan kanı çay içmemiş İstanbul'lu yoktur kanımca. Kadıköy'den vapura binenler de martılarla paylaşacakları simitlerine eşlik edecek çaylarını sabırsızlıkla beklerler. İstanbul'da bugün pek kalmadı ama Anadolu'daki esnaf, dükkanına gelen müşterisine mutlaka çay ikram eder. 

27 Şubat 2014 Perşembe

ELMALI KEK...Taze Elma...Kuru Kayısı...

Eskisi gibi, evinin işlerini bitirdikten sonra elişini alıp, komşusuna ya da yakındaki bir akrabasına çat-kapı giden hanımlar kaldı mı? bilmiyorum. Bugün, kadınların çalışma hayatına girmeleri ile birlikte o eski yaşantılar tarihe karıştı. Ancak, düğün, doğum kutlamaları, taziyeler veya hasta ziyaretleri yapılabiliyor. Eski kabul günlerini bu gün de devam ettirmek isteyen hanımlar ise işin kolayına kaçıp, dışarıdaki açık veya kapalı mekanlarda toplanıyorlar. Bizim de dışarıda bir araya geldiğimiz arkadaşlarımız var ama akrabalarımızla halen evlerimizde toplanarak, eski adetleri devam ettirmeye çalışıyoruz.


Her neyse, geçen akşam gelen bir telefon ile bir kaç akrabamızın bizi ziyarete gelmek istediklerini öğrendik ve çok sevindik. Her zaman olduğu gibi çocukluk günlerimize dönüp, bu dünyadan göçüp, giden aile büyüklerimizi anarken, hatıralar tekrar anlatılacak. Hepimizin malumu anılarımızın hiç sıkılmadan her defasında tekrar tekrar anlatılması ve anılardaki büyüklerimizin yadedilmesi belki de bizi bir araya getiriyor.

22 Şubat 2014 Cumartesi

BİR BARDAK DEMLİ ÇAY...İki Damla Limon...

Uzun yıllardır kahvaltı sofrasında içtiğim çaya limon sıkarım. Argo deyimle çay keyfime limon sıkmak değil de gerçekten çayıma mutlaka bir-iki damla limon suyu ilave ediyorum. Çayı çok seviyorum sevmesine de gün boyu bardak bardak çay içme gibi bir alışkanlığım yoktur. Sabah kahvaltısında iki bardak, ikindi vakti de en fazla üç bardak çay yeter de artar bile. Ancak, ben çayı demli seviyorum. Tavşan kanı denilen kırmızılıkta, berrak ve mis gibi kokusu evin içine yayılsın istiyorum.



Hal böyle iken; yıllar önce bir gün bir yerlerde çayın kansızlığa sebep olduğunu okudum. Ve çok uzun yıllardan beri bahar aylarında beni halsiz bırakan kansızlığımın müsebbibini bulmuş oldum. O andan itibaren de çaydan soğudum. Ben onu o kadar sever, demlenmesine ayrı bardağına ayrı ihtimam gösterirken hazret benim kanımı emiyormuş meğer. 

30 Nisan 2013 Salı

ELMALI KEK...Benzeye Benzeye Yaz Gelecek!

İstanbul'a bahar geldi gelecek derken havalar nihayet ısındı ama geçen hafta hava öyle bir soğudu ki; kış yeniden geldi zannettik. Her yıl, bir önceki baharın gelişini unuttuğumuz için manasız bir endişe kaplar içimizi. Kış bitmeyecekmiş gibi gelir. İçimizde bir tahammülsüzlük, isyan ederiz. Kime, niye bu sızlanmalar, şikayetler anlamak mümkün değildir. Çünkü, güneşli günlerin yakında olduğunu biliriz. Bu durumlarda, her yıl yaz ve kış mevsimleri öncesinde aile büyüklerinin sık sık tekrarladığı bir deyim vardır. "Benzeye, benzeye gelecek". Gelecek olan ya kıştır, ya da yaz.



Her yıl aynı şeyleri yaşadığımız halde, hep aynı tuzağa düşeriz. Her bahar olduğu gibi evvela havalar birden ısınır. Mutad olduğu üzere Kadıköy'den Moda'ya doğru Bahariye caddesinden veya sahilden yürüyerek gittiğimiz Khalkedon veya Bomonti Çay Bahçesi'nde deniz manzarasına karşı çaylarımızı içeriz. Eve dönerken meşhur Ali Usta'dan mevsimin ilk dondurmasını tadarız. Başka bir gün, adeta bir Lalezâr olmuş Göztepe Parkı'nda binbir çeşit lale arasında hoşça vakit geçiririz. Bahar sıcaklarına alışmış artık yaz geliyor derken, bir de bakarız hava birden soğumuş, bir iki günde biter gider dediğimiz soğuk ve yağışlı günler uzadıkça uzar.

21 Mart 2013 Perşembe

KISIR!!! Yaz İkindilerinin Lezzeti...

İlk duyduğumuzda hiçbir anlam verememiştik. Kısır, bizim bildiğimiz anne olamayan -doğuramayan- kadınlar için kullanılan bir terimdi. Hamile kalamamak bir eksiklik olarak telakki edildiği için olur olmaz yerde kullanılması ayıptı. Erkeklerde de olabilecek bu eksiklik, nedense sadece kadınlara mal edilir ve çocuk doğuramayan gelinler, kısır gelin olarak adeta suçlanır ve aşağılanırlardı. Bu sebepten dolayı, kısır kelimesine bir yiyecek adı olarak sonradan alıştık ama ilk zamanlarda gerçekten tuhaf bir durumdu.




Kısırla ilk tanıştığımız yıllarda, İstanbul'un Avrupa yakasında, dar gelirli memur ve işçi ailelerinin yoğunlukta olduğu tarihi bir semtte yaşıyorduk. Demokrat Partinin iktidara geldiği 1950 yılından başlayarak, değişen dünya ve ülke şartları paralelinde 60'lı yıllarda daha da artan Anadolu'dan büyük şehirlere göçlerin neticesinde önce yavaş, daha sonra hızlanarak yanımızda yöremizde değişik giyimli, şiveleri farklı komşularımız peydah oldu. İlk başlardaki çekingenlik daha sonraları kuvvetli komşuluklara dönüştü ise de memleketlilerinin ve tabii ki akrabalarının çoğalması ile bir kaç istisna haricinde bizlerle olan komşuluk ilişkileri zayıfladı.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...