Beş yılı aşkın bir süre önce "Müslüm Baba'ya Acil Şifalar" başlıklı bir yazı ile yoğun bakımda yatmakta olan Müslüm Gürses hakkında duygularımı ve dileklerimi paylaşmıştım. Acil şifa dileklerim maalesef ecele yenildi ve Müslüm Gürses bu dünyadan göçtü, gitti. Beş yıl sonra Baba'nın ardından hayırsever, değerbilir, vefakar birileri güzel bir işe kalkıştılar ve Müslüm Gürses'in hayatını beyaz perdeye aktardılar. Ben durur muyum? Elbette hayır. Sanata, sanatçıya saygılı olan insanlara biz de ilgi ve alakamızı eksik etmeyiz.
Vizyona girdiği gün olmasa da takip eden haftalardan birinde bir gün sinemanın yolunu tuttuk. Bilet için yanaştığım bankodaki görevliye yekten "Müslüm nasıl gidiyor?" diye sordum. Medyada filmle ilgili gişe sonuçlarından o kadar çok bahsedildi ki; sadece maliyetini çıkarabilmesi için bile milyonlarca bilet satılması gerektiği o kadar söylendi, yazıldı çizildi ki ben de onların tesiriyle olsa gerek böyle bir şey sorabildim. Film bildiğim kadarıyla 1000 kopya ile vizyona girdi. Büyük bir yatırım ile binbir itina ile gerçekten özenle yapılmış bir film.
film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
13 Aralık 2018 Perşembe
MÜSLÜM Baba...Arabeskin Efsane İsmi...
Etiketler:
arabesk,
film,
Havadan sudan,
Hayat,
insan,
Muhterem Nur,
Mustafa Uslu,
Müslüm Baba,
Müslüm Gürses,
Rabia Serteli,
sinema,
Sinema Keyfi,
şarkıcı,
Timuçin Esen,
Turgut Tunçalp,
yaşam
7 Aralık 2017 Perşembe
AİLE ARASINDA...Gülse Birsel...
Yazlıktan dönüşte sinema siftahını AYLA filmiyle yapacağımı düşünüyordum ama grip sebebiyle yatağa düşünce bu mümkün olamadı. Biraz iyileşip, ayaklanınca da Gülse Birsel'in filmi AİLE ARASINDA vizyona girdi. Böyle olunca, "neye niyet, neye kısmet" diyerek, aileden ufak bir grupla kadın kadına pazar günü Gülse Birsel'in filmini izlemeye gittik. Sinemaya yalnız gitmeye özen gösteren çok sinemasever olduğunu biliyorum. Ben de yanımda devamlı konuşan, soran veya eleştiri yapan kişilere tahammül edemem ama sinema çıkışında bir yerlerde oturup, filmin kritiğini yapmayı da çok severim.
Filmi beraber izlediğim grup da benim kafada olduğu için kendimizi filme verdik. Ancak bazı yerlerde, sevmediğim şeyi neredeyse kendim yapacaktım. Maalesef, bazı sahnelerde diyalogları duyamadım. Filmden mi yoksa sinemadan mı kaynaklandığını bilemediğim bir sebeple bazı sahnelerde sesler çok yüksek olduğu için diyaloglar birbirine karıştı. Kalemini ve esprilerini sevdiğim, dizilerinin müptelası olduğum Gülse Birsel'in ilk filminin tek karesini, tek repliğini kaçırmak istemediğim için bu durum ister istemez biraz rahatsız etti.
Filmi beraber izlediğim grup da benim kafada olduğu için kendimizi filme verdik. Ancak bazı yerlerde, sevmediğim şeyi neredeyse kendim yapacaktım. Maalesef, bazı sahnelerde diyalogları duyamadım. Filmden mi yoksa sinemadan mı kaynaklandığını bilemediğim bir sebeple bazı sahnelerde sesler çok yüksek olduğu için diyaloglar birbirine karıştı. Kalemini ve esprilerini sevdiğim, dizilerinin müptelası olduğum Gülse Birsel'in ilk filminin tek karesini, tek repliğini kaçırmak istemediğim için bu durum ister istemez biraz rahatsız etti.
Etiketler:
Aile Arasında,
Dünya,
film,
Gülse Birsel,
Havadan sudan,
Hayat,
hikaye,
insan,
komedi,
matine,
Necati Akpınar,
Ozan Açıktan,
Rabia Serteli,
sinema,
Sinema Keyfi,
yaşam
9 Aralık 2016 Cuma
EKŞİ ELMALAR...Yılmaz Erdoğan
Ekşi Elmalar'ı vizyona girdiği gün izlemek için titizlenmeme rağmen maalesef haftalar sonra izleyebildim. Vizyondan kalkmadan yetişmiş olmam tesellim oldu. Uzun yıllar önce TRT'deki Umut Taksi dizisini izlerken dizinin yazarı ve oyuncusu olan Yılmaz Erdoğan'ın ileride iyi işlere imza atacağını hissettiğimi dün gibi hatırlıyorum. TRT hegemonyasının kalktığı ve özel televizyonların bir bir açıldığı yıllarda halkın TRT'ye ilgisi azalmıştı. Katı devlet kurallarıyla idare edilen TRT halkın nabzını tutmaktan çok uzak, kendi bildiğini okuyordu. Bu nedenle de insanlar özel kanallardaki programlara öylesine daldılar ki, ülkeye televizyonu getiren TRT'nin varlığını dahi unuttular.
TRT'nin yasakladığı şarkıların ve sanatçıların yer aldığı özel kanallardaki programları ben de zevkle izlerdim ama Yılmaz Erdoğan'ın yazıp, oynadığı TRT'deki diziyi de hiç kaçırmazdım. Kendimce, geleceğini parlak gördüğüm sanatçının ilk zamanlarına, ilk işlerine şahitlik ediyordum. Yıllar içinde Yılmaz Erdoğan'a dair öngörüm gerçekleşti ve kaleminin gücü, çalışkanlığıyla ona inananları haklı çıkardı. Takip edenler bilir, yazdıklarında kendine has bir lezzet vardır.
TRT'nin yasakladığı şarkıların ve sanatçıların yer aldığı özel kanallardaki programları ben de zevkle izlerdim ama Yılmaz Erdoğan'ın yazıp, oynadığı TRT'deki diziyi de hiç kaçırmazdım. Kendimce, geleceğini parlak gördüğüm sanatçının ilk zamanlarına, ilk işlerine şahitlik ediyordum. Yıllar içinde Yılmaz Erdoğan'a dair öngörüm gerçekleşti ve kaleminin gücü, çalışkanlığıyla ona inananları haklı çıkardı. Takip edenler bilir, yazdıklarında kendine has bir lezzet vardır.
Etiketler:
blogger,
coğrafya,
doğu,
Ekşi Elmalar,
film,
Hakkari,
Havadan sudan,
Hayat,
insan,
memleket,
oyuncu,
Sanatçı,
sinema,
Sinema Keyfi,
toprak,
ülke,
yaşam,
Yılmaz Erdoğan
14 Şubat 2016 Pazar
İFTARLIK GAZOZ...İyi Film
Görmek istediğim filmleri vizyona girdiği ilk gün yani cuma günü 11.00 matinesinde seyretmek hep cazip gelmiştir. Eğer o gün sinemaya gitme imkanı bulamazsam araya hafta sonu girer, haftasonunda hayatın neler getireceği hiç belli olmaz. Takibeden hafta vizyona girecek yeni filmler olduğu için eski filmin hiç şansı kalmaz. Bu durumu yaratan şey ise haftada sadece bir film seyretme niyetinde olmam.
İftarlık gazozda da durum aynen böyle oldu. Vizyona girdiği gün sinemaya gidemedim. Takibeden hafta cuma günü Kötü Kedi Şerafettin vizyona gireceği için hakkımı Şero'dan yana kullandım. Bu durumda İftarlık Gazoz gerilerde kaldı. Vizyondan kalkmadan görme isteğim var gibiydi ama bu istek çok da kuvvetli değildi. Günler geçtikçe filmi unutmaya başlamıştım ki; beraber çok film izlediğim, film zevklerimizin uyuştuğu bir arkadaşımdan filmin methiyesini işittim.
Etiketler:
blog,
blogger,
Cem Yılmaz,
Ege,
film,
Havadan sudan,
İftarlık Gazoz,
Muğla,
sinema,
Sinema Keyfi,
Ula,
yaşam,
Yüksel Aksu
21 Kasım 2015 Cumartesi
CEM YILMAZ...Ali Baba ve 7 Cüceler...
Sanatın tüm dalları için geçerli olan gözlem, tiyatro ve sinema oyuncuları için olmazsa olmazdır. Karikatürist ve mizahçılar için de gözlem yapmak aynı derecede önemlidir ve bir nevi ödevdir. Çünkü, hiçbir sanatta yoktan var etmek yoktur. Ressamın renkleri, müzisyenin melodisi, yazarın hikaye ettiği insanların hepsi bu dünyada mevcuttur. Sanatçı var olanı yeteneği doğrultusunda yeniden yorumlayabilir sadece. Bunun için de iyi bir gözlemci olması gerekir.
Cem Yılmaz, tam da bu noktada bence bir numara. Sahnede seyirciye adeta ayna tutuyor. Anlattığı insanların bir çoğu seyircilerin arasında. Çünkü, başta da dediğim gibi sanatçı yoktan var edemez. Sadece, varolanı bize yansıtır. Dram yazarı, hayatın acı taraflarından hikayeler anlatarak ağlatırken, mizahçı ise günlük hayatta bize belki de normal gelen hal ve davranışları öyle yorumlar ki; katıla katıla güldüğümüz hikayedeki kişi veya kişiler bize hiç yabancı gelmez. Daha da ötesi güldüğümüz hikayede kendimizi bulmamız kuvvetle muhtemeldir
Cem Yılmaz, tam da bu noktada bence bir numara. Sahnede seyirciye adeta ayna tutuyor. Anlattığı insanların bir çoğu seyircilerin arasında. Çünkü, başta da dediğim gibi sanatçı yoktan var edemez. Sadece, varolanı bize yansıtır. Dram yazarı, hayatın acı taraflarından hikayeler anlatarak ağlatırken, mizahçı ise günlük hayatta bize belki de normal gelen hal ve davranışları öyle yorumlar ki; katıla katıla güldüğümüz hikayedeki kişi veya kişiler bize hiç yabancı gelmez. Daha da ötesi güldüğümüz hikayede kendimizi bulmamız kuvvetle muhtemeldir
20 Eylül 2015 Pazar
KARA BELA...Seyretmelere Seza...
Bazen başedemediğimiz olumsuzluklar yaşar ve üzülürüz. Ancak, yıllar içinde öğrenmiş olduğumuz bir gerçek de vardır ki; bu dünyada her şey geçici. Ben de üzüntümü yenmek için çareyi gülmekte aradım. Neşeli bir arkadaşımla bir kaç saat geçirsem veya bir kaç arkadaşımı çağırsam da çay sofrasında havadan-sudan, alış-verişten bahsetsek nasıl olur diye gönül gezdirdim ama hiçbiri cazip gelmedi.
Ne kadar neşeli olursa olsun arkadaşlarımın da türlü çeşitli problemleri var. Belki, çok gençliğimizde bu mümkündü. Ama o tasasız günlerin üzerinden çok zaman geçti. Her neyse, dediğim gibi ben sadece gülmek istiyordum. İçinde yer almadan, hiçbir şey yapmadan birileri beni güldürsün istedim. Televizyonun karşısında bunları düşünürken ekranda bir kaç gündür gördüğüm ama ilgilenmediğim Kara Bela filminin tanıtımı yayınlanıyordu.
Ne kadar neşeli olursa olsun arkadaşlarımın da türlü çeşitli problemleri var. Belki, çok gençliğimizde bu mümkündü. Ama o tasasız günlerin üzerinden çok zaman geçti. Her neyse, dediğim gibi ben sadece gülmek istiyordum. İçinde yer almadan, hiçbir şey yapmadan birileri beni güldürsün istedim. Televizyonun karşısında bunları düşünürken ekranda bir kaç gündür gördüğüm ama ilgilenmediğim Kara Bela filminin tanıtımı yayınlanıyordu.
Etiketler:
Burak Aksak,
Cengiz Bozkurt,
Erkan Kolçak Köstendil,
film,
Havadan sudan,
Hayat,
insan,
Kara Bela,
komedi,
Rabia Serteli,
Seda Bakan,
sinema,
Sinema Keyfi,
yaşam
28 Ağustos 2015 Cuma
İNSANLIKTAN UZAKTA...
Sinemanın bulunduğu AVM binasına girdiğimde film başlamak üzereydi. 14.15 matinesine bilet almak için girdiğim kuyrukta kararsız müşteriler yüzünden sıra bana geldiğinde film başlamıştı bile. Aksi gibi filmi izleyeceğim salon ikinci katta, arka koridorlardan birindeymiş. Film başlamış, salon zifiri karanlıktı. Oturmadan önce salona hızlıca bir göz gezdirdiğimde seyirci olarak en arka sırada iki genç kız gördüm. Yalnız olmadığımı anlayınca sevindim ve tüm dikkatimi vererek, filmi izlemeye koyuldum.
Görüntülerde tamamen taşlı toprakla kaplı dağların arasındaki genişçe bir düzlükte tek katlı enlemesine geniş bir bina görüyoruz. Burası tek derslikli bir ilkokul. Öğretmen okulun tek öğretmeni ve hizmetlisi. Dağ köylerinden gelen 10-15 kadar çeşitli yaşlardaki öğrencilerine Fransızca öğretiyor. Öğretmen okul binasında yalnız yaşıyor. Tedirgin davranışlarından ortamın pek de huzurlu olmadığını anlıyoruz. Bir gün ufukta bir atlı ve iple bağlanmış yaya iki kişi beliriyor. Filmin esas konusu da böylece başlamış oluyor.
Görüntülerde tamamen taşlı toprakla kaplı dağların arasındaki genişçe bir düzlükte tek katlı enlemesine geniş bir bina görüyoruz. Burası tek derslikli bir ilkokul. Öğretmen okulun tek öğretmeni ve hizmetlisi. Dağ köylerinden gelen 10-15 kadar çeşitli yaşlardaki öğrencilerine Fransızca öğretiyor. Öğretmen okul binasında yalnız yaşıyor. Tedirgin davranışlarından ortamın pek de huzurlu olmadığını anlıyoruz. Bir gün ufukta bir atlı ve iple bağlanmış yaya iki kişi beliriyor. Filmin esas konusu da böylece başlamış oluyor.
7 Mart 2015 Cumartesi
8 SANİYE...Kadınlar Kime Emanet...
Beni etkileyen bir film daha. Zannetmeyin ki; bu çok sık oluyor. Aksine bu kış seyrettiğim onca film arasından beğendiğim üç-beş film ancak çıkar. Bu filmleri de hemen bu sayfalarda sizlerle paylaşıyorum zaten. Yazılarımı okumuş olanlar bilirler filmleri vizyona girdikleri ilk gün, sinemanın ilk seansında seyretmesini severim. Evvelce müstakil sinemalarda film izlemeye özen gösterirken, bir kaç yıldır evime yarım saat mesafede bulunan AVM'lerden birine gidiyorum. Bu vesileyle binadaki mağazaları da ziyaret imkanı buluyorum. Bir taşla iki kuş.
Ve eğer bu mağazaları ilgiyle gezebiliyor, ürünleri deneyebiliyorsam seyrettiğim film kötü demektir. Çünkü, dünkü günde de olduğu gibi eğer filmin etkisinde kalmışsam mağazalara girip, reyonlarda dolaşırken ürünlere boş boş baktığımı farkediyorum ve bu dolaşmanın, vakit kaybından başka bir şey olmadığını anlayıp, anında AVM binasını terkediyorum.
Ve eğer bu mağazaları ilgiyle gezebiliyor, ürünleri deneyebiliyorsam seyrettiğim film kötü demektir. Çünkü, dünkü günde de olduğu gibi eğer filmin etkisinde kalmışsam mağazalara girip, reyonlarda dolaşırken ürünlere boş boş baktığımı farkediyorum ve bu dolaşmanın, vakit kaybından başka bir şey olmadığını anlayıp, anında AVM binasını terkediyorum.
24 Aralık 2014 Çarşamba
YAĞMUR "KIYAMET ÇİÇEĞİ" Çernobil...Trabzonspor...Kazım Koyuncu...
Her yıl kış mevsiminin başında en az haftada bir kere sinemaya gitmeye ahdederim. Ancak, benim planlarım çoğu zaman suya düşer. Sorumluluklar ve görevler nedeniyle gidemediğim olduğu gibi bazen de nedensiz, üzerime bir tembellik çöker ve sinemaya gitmeye üşenirim. Bu hafta şeytanın bacağını kırdım ve kahvaltıdan sonra ani bir kararla hızlıca evi toparlayıp, giyinip adeta kendimi dışarıya attım. Oh be! dünya varmış. Çok erken değil ama yine de hâlâ sabah sayılırdı. Taze ve soğuk hava beni kendime getirdi. Keşke, bu saatlerde hep dışarıya çıkabilsem.
Biz pek farkında olmayız ama sinemalardaki filmler, adeta varolma savaşı verirler. Gişe yapamayan filmlerin vizyonda kalma şansları yoktur. Anlayacağınız, bu acımasız bir yarıştır ve kimsenin gözünün yaşına bakılmaz. Yeni filmler her hafta, ekseriya cuma günleri vizyona giriyorlar. Ben de seçtiğim birini izlemek üzere, ya hemen ya da bir kaç gün içerisinde sinemanın yolunu tutarım. Bazen de aile içinde veya arkadaş ortamında o günlerde sözü edilen bir film varsa kararlaştırılır ve topluca sinemaya gidilir. Yalnız başına gidildiğinde filmin içine girmek, kendini filme vermek daha kolay olsa da grup olarak gitmenin de ayrı bir lezzeti vardır.
Biz pek farkında olmayız ama sinemalardaki filmler, adeta varolma savaşı verirler. Gişe yapamayan filmlerin vizyonda kalma şansları yoktur. Anlayacağınız, bu acımasız bir yarıştır ve kimsenin gözünün yaşına bakılmaz. Yeni filmler her hafta, ekseriya cuma günleri vizyona giriyorlar. Ben de seçtiğim birini izlemek üzere, ya hemen ya da bir kaç gün içerisinde sinemanın yolunu tutarım. Bazen de aile içinde veya arkadaş ortamında o günlerde sözü edilen bir film varsa kararlaştırılır ve topluca sinemaya gidilir. Yalnız başına gidildiğinde filmin içine girmek, kendini filme vermek daha kolay olsa da grup olarak gitmenin de ayrı bir lezzeti vardır.
27 Ekim 2014 Pazartesi
İNCİR REÇELİ 2...Ölüler Aldatılmaz...
Bodrum denizinin kıyıya vuran dalgalarını izlerken film bitiverdi. Filmi izlediğim sinema bir AVM de olduğu için çıkışta bir iki mağaza gezerim diye düşünmüştüm. Düşündüğüm gibi de yaptım ve ilk gördüğüm mağazaya girdim ama girmemle çıkmam bir oldu. Dünyevi-maddi ihtiyaçlar orada, o anda çok manasız geldi. Film boyunca hissettirilen aşk, ölüm, yas, acı, keder, yaralanmış kalplerin feryadıyla ben baştan-ayağa aşk olmuşum, aşk dolmuşum meğer.
Malum, film eleştirmeni değilim. Sadece sinemaya gidip, beyaz perdede film seyretmeyi seviyorum. Etkisinden kurtulamadığım filmleri de bloğumda paylaşıyorum. Eleştirmen olmadığım için bir film kısaca nasıl anlatılır bilmem. Bana kalsa filmi kare kare anlatırım. Her şeyin ilki varmış diyelim ve filmi anlatmaya başlayalım.
13 Temmuz 2014 Pazar
KIŞ UYKUSU...NURİ BİLGE CEYLAN...Yazlığa Göç Hazırlığı...
Doğadaki bazı bitki ve hayvanlar, sert hava koşullarından korunmak için kışın uykuya yatarlar. Onların bu içgüdüsel davranışları yani Kış Uykusu, aynı zamanda bir tabirdir ve kendiyle meşgul, çevresindeki olan bitene tepki vermeyen, kayıtsız ve duyarsız insanların davranışları için kullanılır. Ama neticede; KIŞ UYKUSU'DA BİR UYKUDUR VE ER-GEÇ UYANILACAKTIR.
Bu yıl malûm, bahar yağmurları Haziran ayına sarktı. Bazı özel işlerimiz de olduğu için hele bir havalar düzelsin dedik ve yazlığa gidiş tarihimizi akışına bıraktık. Yazlık yerlerde arzu edilmeyen pek çok şey vardır; gürültücü komşular ve haftasonu kalabalığı...gibi. Bir de yağmurlu havalar istenmez yazlık yerlerde. Çünkü, oralarda hayat yüzmeye ve güneşlenmeye endekslidir. Yazlık yerlerin olmazsa olmazı güneş bulutların arkasına saklandığı zaman, üstüne üstlük bir de gökler yarılır gibi gümbür gümbür gürültülerin ardından fıçılardan boşalır gibi yağan yağmurda herkes ister istemez evine çekilir. Bahçelerin, balkonların, terasların yağmura teslim olduğu evlerde can sıkıntısı başroldedir.
Bu yıl malûm, bahar yağmurları Haziran ayına sarktı. Bazı özel işlerimiz de olduğu için hele bir havalar düzelsin dedik ve yazlığa gidiş tarihimizi akışına bıraktık. Yazlık yerlerde arzu edilmeyen pek çok şey vardır; gürültücü komşular ve haftasonu kalabalığı...gibi. Bir de yağmurlu havalar istenmez yazlık yerlerde. Çünkü, oralarda hayat yüzmeye ve güneşlenmeye endekslidir. Yazlık yerlerin olmazsa olmazı güneş bulutların arkasına saklandığı zaman, üstüne üstlük bir de gökler yarılır gibi gümbür gümbür gürültülerin ardından fıçılardan boşalır gibi yağan yağmurda herkes ister istemez evine çekilir. Bahçelerin, balkonların, terasların yağmura teslim olduğu evlerde can sıkıntısı başroldedir.
13 Nisan 2014 Pazar
MANDIRA FİLOZOFU...Bir Lokma Bir Hırka...
Öğleden önce sabah matinesinde film izlemeyi oldum, olası severim. 11.00 matinesi bana çok cazip gelir. Hem bilet fiatları yarı yarıyadır, hem de zamandan tasarruf ederim. Eskiden sinema demek bir salon demek olduğu için bir matine olurdu. Şimdi öyle mi ya! 11.00, 11.30 ve 12.00 saatlerinde sabah matineleri var. Bütün kış sinemaya karşı mesafeli durduktan sonra bu sabah bana aniden bir ilham geldi. Gidip, şu Nuh Tufanı filmini göreyim dedim. Gerçekten de çok istedim ve sırf bu film için olabildiğince hızlı hazırlanıp, evden çıktım.
Erken gelme ihtimalim çok düşük olduğu için duvardaki tanıtım afişlerine bakmaya hiç yeltenmeden girişde ellerinde el fenerleri ile bekleyen görevli gençlerin yanına yaklaştım. Görmek istediğim filmi söyledim. Maalesef film çoktan başlamış, bir sonraki gösterimi de öğleden sonraymış.
Erken gelme ihtimalim çok düşük olduğu için duvardaki tanıtım afişlerine bakmaya hiç yeltenmeden girişde ellerinde el fenerleri ile bekleyen görevli gençlerin yanına yaklaştım. Görmek istediğim filmi söyledim. Maalesef film çoktan başlamış, bir sonraki gösterimi de öğleden sonraymış.
2 Ekim 2013 Çarşamba
BOŞ EV...Kim Ki-duk...Natacha Atlas
Gazetemde okuduğum habere göre, Eylül ayının ortalarında İstanbul'da düzenlenen Türk-Kore Film Haftası nedeniyle iki ülke sinemasına ait filmler hafta boyunca bir kaç salonda gösterime girecekti. Zaten, tüm şehirde her bir köşede türlü çeşitli etkinlikler yapılıyor. Biri bitmeden, diğeri başlıyor ama tercihini yapıp, gitmeye karar verip, programını ayarlamadığın sürece hiçbirine katılamazsın! ... Çünkü, burası İstanbul! burası Büyükşehir!

Katılamadığım bir festivalden bahsetmenin biraz garip göründüğünü biliyorum. Ancak, bu etkinlik haberi vesilesiyle yıllar önce seyredip, çok beğendiğim bir filmi hatırladım. Filmin yönetmeni dünyaca ünlü Kim Ki-duk'un ismini haberde okuyunca etkinliğe katılamadığım için gerçekten çok üzüldüm. Gerçi gala gecesine zaten katılamazdım ama açılışa katılmak için geleceği bildirilen yönetmenin İstanbul'da oldugunu bilmek bile beni heyecanlandırdı.
Etiketler:
Bin Jip,
Boş Ev,
Dünya,
film,
Gafsa,
Havadan sudan,
Hayat,
insan,
Kim Ki-duk,
Kore,
Kore Sineması,
Natacha Atlas,
Rabia Serteli,
seyirci,
sinema,
Sinema Keyfi,
sinemasever,
yaşam
29 Eylül 2013 Pazar
TUNCEL KURTİZ...Ve Diğerleri...Ve Kaybolan Yıllar
Bir acayip memlekette yaşıyoruz vesselâm! Aslında çok defalar yeri geldi de bana düşmez diye yazmaktan imtina ettim. Anlatmaya çalıştığım, bir vakitler var iken birden ortadan kaybolup, yıllar sonra tekrar ortaya çıkan sanatçılarımız hakkında. Anlayacağınız, hepimizin malumu olan bir hadisenin dile getirilişi, diğer bir deyişle malumun ilanı.
Bu konuda beni düşünmeye sevkeden ilk olay, yıllar önce rahmetli Neşet Ertaş'ın şöhretinin doruklarında olduğu, konserlerinin haber olduğu son yıllarında Nil Karaibrahimgil'in, Neşet Ertaş'ı tanımıyorum demesiydi. Genç sanatçı büyük tepkiler almıştı ama aslında tanımaması onun suçu değildi. Diğer insanların cesaret edemediğini yapmış ve gayet açık yüreklilikle bunu ifade edebilmişti. Hatta, rahmetli de bu durumu yadırgamamış ve genç sanatçıya hak vermişti.
Bu konuda beni düşünmeye sevkeden ilk olay, yıllar önce rahmetli Neşet Ertaş'ın şöhretinin doruklarında olduğu, konserlerinin haber olduğu son yıllarında Nil Karaibrahimgil'in, Neşet Ertaş'ı tanımıyorum demesiydi. Genç sanatçı büyük tepkiler almıştı ama aslında tanımaması onun suçu değildi. Diğer insanların cesaret edemediğini yapmış ve gayet açık yüreklilikle bunu ifade edebilmişti. Hatta, rahmetli de bu durumu yadırgamamış ve genç sanatçıya hak vermişti.
13 Mart 2013 Çarşamba
EMEK SİNEMASI...Ayak İzlerimiz Silinmesin...
"Emek Sinemasını yıktırmayacağız" gibi iddialı bir kampanyaya rağmen bu gün gelinen nokta pek içaçıcı değil ama bu vesileyle aklıma üşüşen anılarımı yazarak, bu kampanyanın neden başarılı olması gerektiğini dilim döndüğünce anlatmak isterim. Efendim! uzun yıllar önce 60'lı yıllarda İstanbul henüz Büyük Şehir değilken ve de kitle iletişim aracı olarak sadece yazılı basın ve radyonun bulunduğu zamanlarda başta aileler olmak üzere gençler, sevgililer ve de okul kaçakları için en birinci buluşma ve eğlence mekanı sinemalardı.
İstanbul'un her semtinde -yazlık, kışlık, yerli ve yabancı film gösteren- çok sayıda sinema binası bulunurdu. Sinema binaları salon, balkon ve locaları ile şimdiki bir kaç sinemanın büyüklüğünde tek salondan ibaretti. Kapasitelerini bilmiyorum ama herhalde filmleri yüzlerce kişiyle izliyorduk. Bazı kahramanlık filmleri alkış- kıyamet seyredilirdi.
İstanbul'un her semtinde -yazlık, kışlık, yerli ve yabancı film gösteren- çok sayıda sinema binası bulunurdu. Sinema binaları salon, balkon ve locaları ile şimdiki bir kaç sinemanın büyüklüğünde tek salondan ibaretti. Kapasitelerini bilmiyorum ama herhalde filmleri yüzlerce kişiyle izliyorduk. Bazı kahramanlık filmleri alkış- kıyamet seyredilirdi.
Etiketler:
Dünya,
Emek,
Emek Sineması,
film,
Havadan sudan,
Hayat,
insan,
Rabia Serteli,
sinema,
Sinema Keyfi,
sinema salonu,
yabancıfilm,
yaşam,
Yeşilçam
15 Şubat 2013 Cuma
UZUN HİKAYE...Bir Uzun Hikaye...
Bu kış başında çokça sözü edilen filmlerden biri de Osman Sınav'ın çektiği Uzun Hikaye idi. Her zaman romanı filme tercih etmiş biri olarak kitabı okumak ve bu sayede Mustafa Kutlu'nun kalemini tanımak istedim. Filmi görmeye de gidemedim zaten. Kitap, az sayfalı kısa bir roman ama ismi gibi uzun hikaye de diyebiliriz. Kitap bir solukta okunacak akıcılıkta ve kısalıkta.
Bulgar göçmeni, kimi kimsesi kalmamış, az buçuk mürekkep yalamış, hakkını aradığı için adı sosyalist'e çıkmış Ali'nin, sevdiği Münire'yi ailesinin rızası olmadığı için kaçırarak evlenmesi ve kızın ağabeylerinin takibinden kurtulmak için de devamlı yer değiştirerek kasaba kasaba dolaşmalarının anlatıldığı bir aile hikayesi.
Bulgar göçmeni, kimi kimsesi kalmamış, az buçuk mürekkep yalamış, hakkını aradığı için adı sosyalist'e çıkmış Ali'nin, sevdiği Münire'yi ailesinin rızası olmadığı için kaçırarak evlenmesi ve kızın ağabeylerinin takibinden kurtulmak için de devamlı yer değiştirerek kasaba kasaba dolaşmalarının anlatıldığı bir aile hikayesi.
13 Ocak 2012 Cuma
DEDEMİN İNSANLARI...Mübadele Gerçeği...
İzlenmesi gereken üç film seçip sayfamda yayınladım ama ne yazık ki bir tanesini görebildim. Zaten benim bu yerli, yabancı film furyasına yetişebilmem mümkün değil. Dışarıda sinema endüstrisinde ve bizde sponsorlar ve kişisel gayretlerle, adeta elbirliği edermişçesine var hızlarıyla film üretiyorlar. Tabii ki her filmi görmek zorunda değilim ama seçtiklerim için bile sinemaya gitmek zor olabiliyor. Her neyse, göremediklerimin yasını tutacağıma gördüğümü anlatmaya başlasam iyi olacak galiba.
Dedemin İnsanları, 1923 yılında Yunanistan ile Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti arasında imzalanan Mübadele Yasası gereği yaşanan göç ve o göçün bu günlere -torunlara - kadar gelen olumsuz etkilerini anlatıyor. Tabii, sadece Girit'ten Türkiye'ye göçen Türklerin hikayesini anlatıyor. Oysa, bu göçün diğer taraf içinde aynı, hatta daha da zor şartlar içinde yaşandığını biliyoruz.
Dedemin İnsanları, 1923 yılında Yunanistan ile Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti arasında imzalanan Mübadele Yasası gereği yaşanan göç ve o göçün bu günlere -torunlara - kadar gelen olumsuz etkilerini anlatıyor. Tabii, sadece Girit'ten Türkiye'ye göçen Türklerin hikayesini anlatıyor. Oysa, bu göçün diğer taraf içinde aynı, hatta daha da zor şartlar içinde yaşandığını biliyoruz.
19 Aralık 2011 Pazartesi
YANGIN VAR...
Filmin adını görünce gayrı ihtiyari -Nerede? diye sorasım geldi. Aslında, film de bu soruya cevap verebilmek üzere düşünülüp, kotarılmış. Gerçek bir gazete haberinden yola çıkılarak yapımına karar verildiğinde düşünülen yangın, memleketimizin içindeki yangındır. Doğu Anadolu'da yıllar yıllar öncesinden beri için için yanarken her geçen gün memleket sathına yayılan bu yangını anlamaya ve anlatmaya çalışan bir film Yangın Var.
Film, anlatmak istediklerini olabilecek tüm objektiflikle, hiçbir tarafta olmamaya özen göstererek ve duygusal bir dil kullanarak anlatıyor. Bunu yaparken de hem komik ve hem de çok acıklı hikayeleri, nasıl birbiri ardınca ve eşit dozda kotarmış ki filme doyamadık.
Film, anlatmak istediklerini olabilecek tüm objektiflikle, hiçbir tarafta olmamaya özen göstererek ve duygusal bir dil kullanarak anlatıyor. Bunu yaparken de hem komik ve hem de çok acıklı hikayeleri, nasıl birbiri ardınca ve eşit dozda kotarmış ki filme doyamadık.
16 Aralık 2011 Cuma
SİNEMADA FİLM İZLEMEK...
Sinemada film izleme zevkim ve isteğimde bu yıl bir azalma hissediyorum. Bir sinemaseveri sinemadan soğutan nedir acaba diye düşündüm. Sinema salonları olamaz eski salonların aksine gayet güzel tefriş edilmişler. Ferah ve rahat koltuklarında film izlemek gerçekten büyük bir zevk. Bilet fiyatlarının yüksek olduğundan şikayetçiydik ama son yıllarda bu duruma da çözüm getiren salonlar var. Matine ve suarelere göre değişik fiyat politikaları uygulayarak bilet fiyatlarını her keseye uygun hale getirmişler. Sinemalar uzak mesafelerde gitmek zor oluyor diyemeyiz, her semtte bir kaç salona sahip sinemalar mevcut.
Bu durumda beni sinemadan soğutan tek sebep, kötü hikayeli kötü çekilmiş filmler olabilir. Çünkü, sinemaya gitmek ve film izlemek benim için ciddi bir eylem. Sinemaya git bilet al ve bir buçuk saatliğine karanlık bir ortama gir. Ben bütün bu şartları yerine getirdiğime göre karşılığında da iyi bir film seyretmek hakkımdır diye düşünüyorum. Ancak, bu o kadar kolay değil. Eğer ki yönetmeni ve oyuncuları bilmeden kritikleri okumadan film seçimini şansa bırakırsanız büyük hayal kırıklığı yaşamanız çok mümkün. Çok beğendiğim güvendiğim yönetmen veya oyuncuların filmleri de maalesef her zaman için bir garanti değil, her defasında onlardan beklediklerimizi bulamayabiliriz.
Bu durumda beni sinemadan soğutan tek sebep, kötü hikayeli kötü çekilmiş filmler olabilir. Çünkü, sinemaya gitmek ve film izlemek benim için ciddi bir eylem. Sinemaya git bilet al ve bir buçuk saatliğine karanlık bir ortama gir. Ben bütün bu şartları yerine getirdiğime göre karşılığında da iyi bir film seyretmek hakkımdır diye düşünüyorum. Ancak, bu o kadar kolay değil. Eğer ki yönetmeni ve oyuncuları bilmeden kritikleri okumadan film seçimini şansa bırakırsanız büyük hayal kırıklığı yaşamanız çok mümkün. Çok beğendiğim güvendiğim yönetmen veya oyuncuların filmleri de maalesef her zaman için bir garanti değil, her defasında onlardan beklediklerimizi bulamayabiliriz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)