Yaz mevsimini geçirdiğimiz sahil kasabasında mevsim boyunca sebze ve meyveler bol ve ucuzdu ama mevsim sonu bağ-bostan bozulup ürünler bitince, salataya domates bulmak bile zorlaşıyor.
Halbuki, İstanbul öyle mi ya!
Mahallemizdeki mütevazi markette bile her meyvenin birden çok çeşidi var. Elmalar, armutlar, olgun şeftaliler, yemyeşil sapları ile üzüm salkımları, değişik cins kavunlar, karpuzlar, ufaklı-büyüklü kırmızı mor erikler, tombul tombul kara incirler. Bunları bizim için kimler yetiştirdi? Kimler, bağından dalından topladı? Sandıklara, kasalara, kutulara itina ile kimler yerleştirdi de buralara kadar gönderdi.
Ben bütün bunları sessiz bir dua gibi düşünürken, marketin genç elemanı eğilip-kalkmaktan yorgun düşmüş bedenini bir eliyle belinden doğru kavramış dinlenmeye çalışıyordu. Bir eli belinde ağrıyan sırtını dikleştirirken raflara yerleştirilmeyi bekleyen dolu kasalara bakan gözlerindeki yılgın ve yorgun bakışa üzülmedim değil.
Hayat bu, genç adam! demek isterdim. Hepimizin aynı anda sevinmemiz mümkün değil. Beni sevindirip, mutlu eden şey senin kabusun olabilir!
Anlar mıydı? Kimbilir, belki anlardı.
Haklısınız İstanbul aslında neyi nereden alacağını bilirsen hem ucuz, hem de alternatif çok. Dediğiniz gibi büyük marketlerde her sebze, meyve hepsi yanyana. karpuzla lahana yan yana. :)) Çok güzel dile getirmişsiniz.
YanıtlaSilTeşekkür ederim, İlhan bey!
Silİki erik ağacının meyvesini toplamak bile zor geldiği için, her türlü bağ-bostan ve toprak işleri benim için çok kıymetli.
Yetiştiricilere şükran borcumuz olduğunu düşünüyorum.
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil