Bu farklılıklara en iyi örnek olarak töreden bahsedebiliriz. Ülkenin batısında ve de büyük şehirlerde yaşayanlar olarak töre kelimesini yazılı ve görsel basında bir takım haberler vesilesiyle duyarız. Bu haberler içinde bilhassa töre cinayetleri ve kan davaları başta gelir. Törenin tanımı için Türk Dil Kurumu, "bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş, davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, görenek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların, tutulan yolların bütünüdür."der.
Bu tanımlamadan anlaşıldığına göre insan toplulukları kabile halinde yaşadıkları dönemde sosyal hayatı düzenleyen bazı kurallar koymuşlar. Yazılı olmayan bu kurallar o topluluk için bir manada kanundur ve bireyler de bu kanunlara uymakla mükelleftirler. Aksi takdirde, ailenin veya toplum ileri gelenlerinin kararı ile cezaları kesilir. Aslında töre bireylerin mutluluğu ve toplumun huzuru için yüzyıllar içinde oluşmuş kurallar bütünüdür. Ancak, kendi menfaatleri için töreyi kullanan kötü niyetli insanların varlığı ve kuralların çağa uygun olmayışı töreye kötü bir imaj çizmiştir. Ayrıca, bugün bir devlete sahip olduğumuza göre töre kanunlarının sadece nostalji olarak kalması gerekir.
Doğu bölgeleri halkına ait olan ve bizlerin anlamakta zorlandığımız töreyi, töre kanunlarını bir de Yaşar Kemal'in kaleminden okumak gerekirmiş meğer. Yazılı ve görsel medyada yer alan töre cinayetleri haberleriyle töreyi anlamanın mümkün olamayacağı aşikardır da bir gözümüz ile bir kulağımızı kapatıp, kolaycılığa kaçtığımız için de töreyi kötü bir şey gibi algılamamız gayet doğal. Yaşar Kemal, Ağrıdağı Efsanesi'nde töreyi kafamızda herhangi bir soru işareti kalmayacak şekilde tüm açıklığıyla hem de bir aşk hikayesiyle harmanlayarak anlatıyor.
Bize düşen de yazarına müteşekkir kalarak kitabı okumaktır kanaatimce...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
DEĞERLİ YORUMLARINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLER.
Not: Gmail hesabı olmayan arkadaşlar yorum yazmak için yorumlama biçiminden anonimi seçerek yazabilirsiniz.