Kadıköy Belediyesinin Haydarpaşa garında düzenlediği 9. Kitap Günlerinin afişlerinde Onur Konuğu olarak Füruzan'ın adını görünce etkinliğe gitmem şart olmuştu. Aslında bu hissiyatıma ben de şaşırdım. Kitap okumayı çok severim ama yazarları takibettiğim görülmemiştir. Belki de kitap okumaya klasiklerle başladığım için bu dünyadan çoktan göç etmiş olan yazarlarını tanıma gibi bir düşüncem olamazdı. İşin ilginci, bu durum daha sonra okuduğum çağdaş yazarlar için de aynı şekilde devam etti. Okuduğum kitapların yazarlarını görüp, tanımak aklıma bile gelmedi. Belki de onları kafamda oturttuğum yerlerinde kalsınlar istedim.
Türk gençliğinin sağ-sol diye kamplara ayrıldığı 60'lı yılların sonlarında yaşananların romanı 47'liler ile tanıdığım Füruzan, ikinci romanı Berlin'in Nar Çiçeği ile beni tabiri caizse yüreğimden vurdu. Bu kitaplar olmasa da sadece Parasız Yatılı adlı hikayesini okusanız bile Füruzan'a karşı yüreğiniz yufkalaşır. Yazarlara olan kayıtsızlığımdan bahsettim ama bunda benim suçum olmadığı gibi aslında şaşılacak da bir şey yok. Çünkü, bugün elimdeki eski kitaplarına baktığımda yazara dair hiç bir bilginin olmadığını görüyorum. 47'lilerin arka kapağında sadece siyah beyaz bir fotoğraf var, arkasından yayımlanan Berlin'in Nar Çiçeği'nde ise yazara ait en ufak bir bilgi olmadığı gibi fotoğrafı da yok.
Kitapları yayımlayan bilge yayınevi ve Can yayınlarının bu tutumlarını bu gün için anlamak mümkün değil. O yıllarda kitaplar yazarlardan bağımsız düşünülüyormuş herhalde. Kitabın önüne yazarın geçmesi tercih edilmiyormuş. Halbuki bugün kitaplarını okumadığım halde gayet iyi tanıdığım yazarlar var. Her ürünün reklamının yapıldığı bir çağda edebiyat dünyasının reklamlardan uzak kalması tabii ki beklenmezdi. Bence iyi de oldu. Ticari kaygılarla başlatılmış dahi olsa kitap sevgisi ve okuma alışkanlığının edinilmesi için yazarlarla söyleşi ve imza günleri çok faydalı. Okuyan toplum olma yolunda katkıları yadsınamaz.
Füruzan'la tanışıp, görüşebilme ve hatta mümkün olursa kitabımı imzalatma ihtimalinin heyecanıyla 9. Kadıköy Kitap Günleri'nin açılışına yetiştim. Hayatımda ilk defa bir yazardan imza alacaktım ama Füruzan'ı sahne olarak kullanılan yüksek bir platformda uzaktan görünce tüm ümitlerim yıkıldı. Kadın, erkek, genç, yaşlı ve çocuk kalabalığı tören alanını öylesine doldurmuş ki, iğne atsan yere düşmez. Bir kısım davetlilerde yüksek sehpalar etrafında konuşlandıkları yerleri öylesine sahiplenmişler ki o kalabalığı yarıp, sahnedeki yazara ulaşmam imkansız görünüyordu.
İnsan yeter ki istesin, imkansız diye bir şey yoktur. Unutma!
Açılış töreninden sonra hemen gidebileceği endişesi ile o insan kalabalığını nasıl yarıp geçtiğimi ve sahneye çıktığımı bilmiyorum ama sahnenin bir köşesinde ayakta bekleyen Füruzan'la tanışıp, elleri ellerimde ayaküstü konuştuğumuzu, çantamdan çıkardığım Berlin'in Nar Çiçeği'nin 1988 yılı 2. basım kitabını görünce şaşkınlığa düştüğünü ve sevinçle çantasında kalem arayışına girdiğini çok iyi hatırlıyorum.
Hikayeleri ve romanlarıyla yüreğimizin tellerini titreten, 1988 yılı 2. basım kitabıma düştüğü notta beni 1988'den gelen dost kabul ederek âlicenaplık gösteren Füruzan'a bu vesileyle sağlıklı uzun ömürler diliyorum.
Bu fuarın bu yılı benim için pek önemlidir; bildiğim ama o güne kadar bir tek kitabını bile okumadığım Füruzan'la tanışmama neden olmuştur ki beni etkileyen de o gün bir Kadıköylü olarak yaptığı konuşmadır.:) Üstelik dün bloguma izleyici olarak bırakılan bir iz, ondan yola çıkarak bakınırken bloglara, blogunuzu keşfetmeme sebep oldu:) İyi de oldu:)
YanıtlaSilBence de çok iyi olmuş. O fuar gününü şimdi sayenizde yine hatırladım. O gün benim için de çok önemli ve çok kıymetliydi. Sevgilerimle...
Sil