Görüntülerde tamamen taşlı toprakla kaplı dağların arasındaki genişçe bir düzlükte tek katlı enlemesine geniş bir bina görüyoruz. Burası tek derslikli bir ilkokul. Öğretmen okulun tek öğretmeni ve hizmetlisi. Dağ köylerinden gelen 10-15 kadar çeşitli yaşlardaki öğrencilerine Fransızca öğretiyor. Öğretmen okul binasında yalnız yaşıyor. Tedirgin davranışlarından ortamın pek de huzurlu olmadığını anlıyoruz. Bir gün ufukta bir atlı ve iple bağlanmış yaya iki kişi beliriyor. Filmin esas konusu da böylece başlamış oluyor.
1954 yılı Cezayir'inde bağımsızlık savaşı başlamış. Vaktiyle Fransız ordusunda görev yapmış yerli komutanların emrindeki milis kuvvetler Fransız ordusuna karşı savaşmaktadırlar. Bu arada Cezayir'in idaresi hala Fransız'ların elinde olduğu için atlı şahsın getirdiği suçlunun yargılanması için bir günlük mesafedeki şehre, Fransız mahkemesine sevk görevi öğretmene verilmiştir. Suçlu, buğdayını çalan kuzenini öldürmüş olduğu için yargılama sonucunda idam edilecektir. Öğretmen görevi kabul etmek istemese de mecbur kalır.
Eşinin ölmesi üzerine ordudaki görevinden ayrılıp, bu ücra okulda münzevi bir hayat yaşayan öğretmen ile idam edileceğini bile bile fırsat verildiği halde firar etmeyen suçlunun bir gün sürecek yolculuğu başlar. Bu macerada milis kuvvetler ve Fransız ordusunun çatışmalarına şahitlik ederken, bir yandan da farklı kültürlere sahip öğretmen ve suçlu Cezayir'li köylünün dayanışmalarına şahit oluyoruz.
Film, zaman olarak savaş ortamında mekan olarak da yol vermez dağlarda geçtiği için hayatın sert taraflarını gösterirken vicdanın sesini dinleyenler oldukça dünyanın yaşanılır bir yer olmaya devam edeceğine dair harika bir hikaye anlatıyor ve mükemmel oyunculuklarla da bizi inandırıyor.
Kabilesinin yasalarından ailesini korumak için idam edilmeyi isteyen ve ölümü kabullenmiş olan Cezayir'li suçlu köylü ile hayatın esas yasasının yaşamak ve yaşatmak olduğuna inanmış öğretmenin mahkeme yolundaki olağanüstü maceralarla dolu bir günlük beraberliklerinin sonunda yaşananlar da seyredeceklere sürpriz olsun.
Vizyondaki bir kaç iyi filmden biri olan İnsanlıktan Uzakta 101 dakika olan süresi içinde seyirciye çok şey anlatıyor ama, tabii ki anlayana!
Tipik Albert Camus hikayesi. Yavaş, sıkıcı başlayıp sonra insanı kendine bağlayan hikayeler. Evet bana filmden daha önemli gelen salonda 2 kişi olması. Eskiden hatırlıyorum da önceden bir arkadaşımızı gönderir bilet alması için sıraya sokardık. Televizyon bence çok etkilemedi de bu akıllı telefonlar ve bilgisayar gençliği esir aldı. Bu güzel tanıtım için teşekkürler.
YanıtlaSilİnsanlıktan Uzakta filmi izlemeyi düşündüğüm filmlerdendi. Yazınızı okuduktan sonra kesinlikle izlenecekler listeme aldım. Paylaşım için teşekkür ederim.
YanıtlaSil