Sayfalar

28 Ocak 2013 Pazartesi

ŞADIRVAN'da Islak Çıplak Ayaklar...

Her müslüman gibi çocukluk yıllarımdan beri çeşitli vesilelerle bir çok camii ziyaret etmişliğim vardır. Küçük bir çocukken bilhassa Ramazan aylarında mahallemizin camiinde zamanın ünlü vaizlerinin vaazlarını dinler, geceleri de Teravih namazı için koşa koşa gider annemle birlikte kadınlar mahfilindeki yerimizi alırdık. Ayrıca, ailedeki diğer büyüklerle beraber İstanbul'un Selâtin camilerini dolaşırdık. Ramazan boyunca mümkün olduğu kadar çok camide teravih namazı kılmak adettendi ve bence güzel bir gelenekti. 



Katıldığım cenazeler vesilesiyle de İstanbul'un çeşitli camilerinin avlularında bulundum. Bahsetmeden geçemeyeceğim, çocukluğumda eski adetlere göre kadın kısmı cenaze törenine katılmazdı. Kadınlar cenaze evinde kabristandan dönüp, gelecek erkekler için sofra hazırlar ve ölenin ruhu için helva kavururlardı. Mahalledeki bir camide cenaze namazı kılındıktan sonra mezarlığa gitmeden evvel cenaze evinin önünde bir ufak tören daha yapılır, evde bekleyen kadınlardan ve komşularından helallik alınırdı. Bu sırada, ölenin yakınlarının feryatlarına da yürek dayanmazdı.

Bu kadim bilgiyi de verdikten sonra gelelim cami avlularında yıllardır görüp de bir türlü içime sindiremediğim bir görüntüden bahis açmaya. Kadınların durumu zaten vahim olduğundan, -camilerde kadının yeri yoktur- anlatmak istediğim müslüman erkeklerin cami avlusundaki şadırvanda abdest alma halleri. 

Onlar, kadınlardan farklı olarak cami avlusunda ortalık yerde bulunan şadırvanda abdest alırlar. Bunun için evvela ceketlerini çıkarıp asarlar ki; o ceketlerden çok cüzdanlar -amiyane tabirle- yürütülmüştür. Daha sonra gömlek manşetlerini dirseklerine kadar sıvarlar. Sıra gelir ayaklara, önce ayakkabılar çıkarılır sonra çoraplar çıkarılıp ayakkabıların içerisine sokuşturulur. 

Abdest için niyet ettikten sonra eller, ağız, burun ve yüz ile dirseklere kadar kollar yıkanır. Kulak içi ve dışı ile başa mesh verildikten sonra evvela sağ olmak üzere ayaklar bileklere kadar sol elle yıkanır. Daha sonra, ayakkabıya sokuşturulan çorap ile ayaklar kurulanır ve tam kurulanamamış ayaklara ıslak çoraplar giyilir. 

Ayak sağlığı için tamamen hatalı olan bu uygulamada manzaranın da İslam dini açısından hoş ve davet edici olduğunu söyleyemeyiz. Halbuki, eski Diyanet İşleri Başkanlarından Prof. Dr. Süleyman Ateş, "Başa yapılan mesh gibi ayaklara da mesh yapılması uygun ve yeterlidir" diye -Vatan Gazetesindeki köşesinde- defalarca yazmış ve her sorulduğunda da bıkıp, usanmadan tekrarlamıştır.

Bu konuda toplumu suçlayamayız. İnsanların ezberlerini bozmak kolay değil. Sadece bir hocanın söylemesiyle alışkanlıklar değişmez. Ancak, insanlar bilmelidirler ki, evlerindeki davranışları sadece aile bireylerini ilgilendirirken, dışarıdaki davranışları ise tüm toplumu ilgilendirir. Burada görev diğer din adamlarına düşüyor. Prof. Dr. Süleyman Ateş'in ayaklara mesh yapılması konusundaki fikirlerine itibar edilerek bu konuda destekleyici görüşlerini sunmalarını bekliyoruz.  




1 yorum:

  1. Bence de çok doğru bir saptama yapmışsınız. Ayrıca özellikle Cuma günleri sokaklara, caddelere taşan namaz kılan insan manzarası, hatta Belediye otobüslerinin içinde namaz kılan soförler falan da islamlıkla ilgisi yoktur diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil

DEĞERLİ YORUMLARINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLER.

Not: Gmail hesabı olmayan arkadaşlar yorum yazmak için yorumlama biçiminden anonimi seçerek yazabilirsiniz.