Sayfalar

30 Kasım 2012 Cuma

İNSANLIKTAN NASİBİNİ ALMAK...

Güzelliği veya servetiyle övünen veya övülen biri için övgünün abartıldığını düşündüğümüzde gayrı ihtiyari o kişinin insanlığını sorgularız. Çünkü, insanlıktan nasibini almamış bir kişinin diğer özellikleri kısa vadede cazip, gözalıcı ve hatta ayartıcı olsa bile uzun vadede hiçbir şey ifade etmez.


Arkadaş veya bilhassa eş seçiminde aranan özellikler için fazla konuşmak istenmediği zaman "İnsan olsun yeter" denir. Bu sözde ince bir ironi mevcuttur. Çünkü, "İnsan olsun yeter" demek, eşref-i mahlukat olan insanoğlunun her zaman bu yaradılış özelliğini taşımadığının, insan olarak yaratılmış olmanın insan olmak için yeterli olmadığının özetlenmiş şeklidir.

22 Kasım 2012 Perşembe

FERYADA GÜCÜM YOK...Feryatsız Duy Beni...

"Hatasız kul olmaz...hatalarımızla varız." başlıklı yazımda Orhan Gencebay'ın aynı adlı şarkısının videosunu paylaşmıştım. İlk çıktığı yıllarda çok popüler olan ve son albümde Tarkan'ın seslendirdiği şarkı bu günlerde dilime dolandı. Bilhassa da şarkının nakarat kısmı. Mutfakta ocağın başında olabildiğince yüksek perdeden, 
-Feryadaaa gücüm yoook...feryatsız duy beniiii...duy beniii...diye çığırıyorum.
Annem, fırsatı kaçırır mı?
-Kimmiş o? dedi.






Eski günlerde, gençliğimizdeki gibi -ağız aramak maksadıyla- sorduğu soruyu anlamazlığa gelerek...
-Kimi soruyorsun anne, dedim. 
Annem, kendisinin de genç bir kadın olduğu eski günleri hatırlamak hoşuna gittiği için olsa gerek, yüzünde kocaman bir gülümseme ile yarı şaka, yarı ciddi, 
-Kimin için feryad ettiğini soruyorum, dedi.

12 Kasım 2012 Pazartesi

KURUFASULYE'DEN BİR HİKAYE...

Çocukluk günlerimizden ne çok şey hatırlarız. O günlere gitmek için hipnotize edilmemiz gerekmez. Bir fotoğraf, bir şarkı veya önümüze konan bir tabak yemeğin kokusu bizi şefkatli kollarına aldığı gibi uzun yıllar öncesinde yaşanmış bir an'ın içine yerleştiriverir. 60'lı yılların başlarındayız. Sofranın etrafına dizilmiş oturuyoruz. Tabaklarımızda etli kurufasulye. Babamız soruyor;
-En birinci yemek hangisi?
Kardeşimle birlikte ellerimiz havada işaret parmağımızı kaldırmış, bağırıyoruz;
-Kurufasulyeee !!!



Bütün o yıllar boyunca babamızın bize ısrarla dikte ettirdiği yegâne şahsi fikri -dogması- bu oldu. Hâlâ bilemem, ailemizin en birinci yemeği olduğunu haykırırken gerçekten kurufasulye'yi seviyor muydum? Yoksa, maksadım sadece babamın coşkusuna katılmak mıydı? Freuden düşünceye göre kız çocuklarının ilk aşkı babaları olduğu düşünülürse, burada kuru fasulye sevgisi maalesef ki -fasulyeden- bir durum arzediyor.

11 Kasım 2012 Pazar

HATASIZ KUL OLMAZ...Hatalarımızla varız...

Hatalarımız ve yanlış kararlarımız için umumiyetle gençliğimizi mazeret olarak öne süreriz. Çünkü, çağrıştırdığı bir çok duygu ve düşüncenin yanısıra gençlik kelimesi aynı zamanda cahillik ve tecrübesizlik anlamlarında da kullanılmaktadır. Tahsil, aile ve iş hayatımız ile ilgili almış olduğumuz kararlarımızı düşündüğümüzde, bu gün geldiğimiz nokta vaktiyle almış olduğumuz o kararların neticesidir. 



Bu günkü durumumuzdan memnun isek beis yok kendimizle gurur duyabiliriz amma ve lâkin bu günkü yaşadığımız hayattan daha fazlasını hak ettiğimizi düşünüyorsak gençliğin mazeretine sığınıveririz. Doğru yaptıklarımızı kendi aklımıza ve kaabiliyetimize mal ederken hatalarımızı gençliğe yüklemek ne kadar doğrudur. Demek istediğim, hatalarımız ve yanlış kararlarımız için suçu gençlikte aramak gerçeklerden kaçıştır.