Beş-on hanımın toplanıp, ikindi çayı içtikleri ev ortamında bazen birdenbire bir sessizlik olur. Sessizlik, adeta elle tutulacak kadar somuttur. Ne bir ses, ne bir nefes duyulur. Ev sahibesi ve misafir hanımlar, yeyip-içtiklerinin ağırlığı, uzun saatlerdir yaptıkları sohbetin yorgunluğu ile bir anlık içlerine kapanmışlar, kimbilir hangi düşüncelere dalıp, gitmişlerdir. Bu hal, en fazla sekiz-on saniye sürer. Hanımlar, öylecene sadece susarlar. Böyle bir halin çöktüğü odada hanımın biri durumdan vazife çıkarır ve "Kız doğdu" der.
Çocukluk günlerimde ilk duyduğumdaki şaşkınlığımı hala hatırlarım. Koskoca dünyada aynı anda belki binlerce kız doğuyor ama o gün için ben bir tane kız doğmuş gibi algılamıştım. Büyüklerimizin yanında soru sormamızın ayıp sayıldığı günlerdi. Ayrıca, laf dinlemekle suçlanacağım için de susup, oturmuştum. Yeni doğmuş bir bebeğin hallerini tam olarak bilmediğim için kundaklı, minicik bir bebek hayal ederken, sus-pus oturan bir ailenin varlığı hiç de inandırıcı gelmemişti. Ben çocuk aklımla, doğumda sevinmeyen bir aileyi hayalimde canlandırmaya çalışırken hanım teyzeler, bir iki gülüşmeden sonra başka konulara geçmiş ve hararetli sohbetlerine kaldıkları yerden devam etmişlerdi.