Zamanın hızlı geçtiğinden dem vuruyoruz ya zamanın izafi olduğunu unutuyoruz galiba. Belki de bir şeyi biliyor olmak onu anlamamız için yetmiyor. Başkalarının deneyimlerinden yola çıkarak veya okuyarak edindiğimiz bilgiler kuru bilgiler olarak kalıyor. Ne zaman ki; zamanın geçmesini istemediğimiz halde hızlı geçtiği, istediğimiz halde geçmediği durumları bizzat yaşarız, zamanın izafi olduğunu tam manasıyla kavramış oluruz.
Zamanın izafi oluşunu bazıları çok küçük yaşlarda öğrenir, bazılarının öğrenmesi ise zaman alır. Ama er geç mutlaka öğrenir. İstisnasız herkes bir çok kereler bir şeyi veya birini beklemiştir. Hatırlayacak olursak, özlediğimize kavuşmak için kimbilir kaç kere gün saymışızdır. Kavuşmaya saatler kala gözümüz saatte, yelkovanın hızına mukabil akrebin durağanlığı zamanın hiç de o kadar hızlı geçmediğini bize anlatır.
Sayfalar
▼
31 Ocak 2016 Pazar
26 Ocak 2016 Salı
BATON KEK...Kek İyidir...
Geçtiğimiz yaz başından beri evde kek pişirmiyorum. Geçen kış değişik malzemelerle değişik kalıplarda çeşit çeşit kekler pişirdim ve sizlerle de paylaştım. Kışın sonlarına doğru, çok sık pişirdiğim için olsa gerek bıkkınlık geldi ve heyecan vermez oldu. Halbuki, kek pişirmek en profesyonel mutfak ustası için bile heyecan vericidir. Hele ki; mutfakta iddiasız hanımlar için kek pişirmek, her defasında olağanüstü bir deneyimdir. Her defasında heyecanlanırız.
İkram ettiği kek için "çok güzel kabarmış" denmesi ev sahibesine yapılabilecek en büyük iltifattır. Kek dünyadaki en lezzetli, en harika, en sevilen bir unlu mamül olmayabilir ama iyi pişmiş bir kek her zaman için iftihar vesilesidir. İyi bir kek pişirebilmek için hamurunun kabarması gerekir. Fırında kabarmadan pişen kekin içi hamur kalır, dışı kızarır. Yarı pişmiş ve tıkız olan kek aynı zamanda hamur kokar. Ve böyle bir sonuçla karşılaşmaktan bütün hanımlar korkar.
İkram ettiği kek için "çok güzel kabarmış" denmesi ev sahibesine yapılabilecek en büyük iltifattır. Kek dünyadaki en lezzetli, en harika, en sevilen bir unlu mamül olmayabilir ama iyi pişmiş bir kek her zaman için iftihar vesilesidir. İyi bir kek pişirebilmek için hamurunun kabarması gerekir. Fırında kabarmadan pişen kekin içi hamur kalır, dışı kızarır. Yarı pişmiş ve tıkız olan kek aynı zamanda hamur kokar. Ve böyle bir sonuçla karşılaşmaktan bütün hanımlar korkar.
23 Ocak 2016 Cumartesi
ZAMAN GEÇİYOR...Yaşıyorsan, Yaşlanırsın...
Bu aralar, zaman kavramını çok fazla konuşur olduk. Ben dahil etrafımdaki herkes aklımızı fena taktık. Zamanın hızlı geçtiğini düşünüyoruz. Zamanın hızlı geçmesinden rahatsızız. Sohbet esnasında laf dönüp, dolaşıp her defasında hızla akıp giden zamana geliyor ve başlıyoruz şikayete. Aslında, sadece zaman geçse hiç derdimiz değil. Bizim derdimiz geçen zamanla birlikte yaş alıp, yaşlanmak. Kadınıyla, erkeğiyle insanlar yaşlanmak istemiyor. Hepimiz yaşlanmaktan ölesiye korkuyoruz.
Kozmetik sanayii, estetik cerrahi ve cümle estetisyenler, yazılı ve görsel basında yer alan reklamlarında devamlı yeni ürünleri ve yeni yöntemleri duyurarak bunu bize empoze ediyorlar. Yaşlılığın ayıp bir şey olduğu algısını zihinlerimize yerleştirmeye çalışıyorlar. "Bu kadar ürün ve yöntem varken yaşlanmak niye, bunları satın al ve genç kal"diyorlar. Buradaki anahtar kelime satın almak yani ticaret. Bize gençlik sattıklarını düşünüyorlar. Tüm bu beyin yıkamaların sonucunda da olan bize oluyor. Geçen günler ve haftalar bize yaşlanmayı hatırlatıyor ve biz de başlıyoruz ahlanıp, vahlanmaya.
Kozmetik sanayii, estetik cerrahi ve cümle estetisyenler, yazılı ve görsel basında yer alan reklamlarında devamlı yeni ürünleri ve yeni yöntemleri duyurarak bunu bize empoze ediyorlar. Yaşlılığın ayıp bir şey olduğu algısını zihinlerimize yerleştirmeye çalışıyorlar. "Bu kadar ürün ve yöntem varken yaşlanmak niye, bunları satın al ve genç kal"diyorlar. Buradaki anahtar kelime satın almak yani ticaret. Bize gençlik sattıklarını düşünüyorlar. Tüm bu beyin yıkamaların sonucunda da olan bize oluyor. Geçen günler ve haftalar bize yaşlanmayı hatırlatıyor ve biz de başlıyoruz ahlanıp, vahlanmaya.
13 Ocak 2016 Çarşamba
AYVA TATLISI...Dünya Tatlısı...
Sonbahar aylarında canlı renkleriyle tezgahları sarıya boyayan ayvalar yavaş yavaş çekilmeye başladı. Sarı ve yeşilimtrak renkleriyle irili ufaklı çeşitli boylardaki ayvalar diğer tüm meyveler gibi yetiştiği bölgenin şartlarına göre farklılıklar gösterir. Kimisi Ayı Boğan'dır. Isırır, çiğner yutarsın daha doğrusu yuttuğunu zannedersin ama tüm lokmalar boğazında dizilmiştir. Nefessiz kalırsın da sırtına yiyeceğin bir yumrukla boğulmaktan zor kurtulursun. Kimisi Ekmek Ayvası'dır, adı gibi yemesi kolay tadı mayhoş suludur ve boğmaz.
Bir de Eşme Ayvası vardır da halk arasında Limon Ayvası olarak bilinir. Diğer ayva çeşitlerine göre en yaygın yetiştirilen ayva cinsidir. Adını kabuğunun renginden alır. Kabuğu limon sarısı, içi de sarımtrak renklidir. Limon ayvası, bol sulu ve mayhoştur. Yemesi kolay, boğucu değildir. Bir de ayvaların en kıymetlisi vardır ki; lezzetinden yemelere doyamazsınız. Çiğ olarak tüketilmesi en kolay, en lezzetlisi olan Altın Ayvası, adını renginden alır. Kabuk rengi koyu sarı olup, meyvesi altın rengindedir. Kabuğunda bulunan pas lekelerinden tanımanız kolaydır. Az suludur, boğucu değildir.
Bir de Eşme Ayvası vardır da halk arasında Limon Ayvası olarak bilinir. Diğer ayva çeşitlerine göre en yaygın yetiştirilen ayva cinsidir. Adını kabuğunun renginden alır. Kabuğu limon sarısı, içi de sarımtrak renklidir. Limon ayvası, bol sulu ve mayhoştur. Yemesi kolay, boğucu değildir. Bir de ayvaların en kıymetlisi vardır ki; lezzetinden yemelere doyamazsınız. Çiğ olarak tüketilmesi en kolay, en lezzetlisi olan Altın Ayvası, adını renginden alır. Kabuk rengi koyu sarı olup, meyvesi altın rengindedir. Kabuğunda bulunan pas lekelerinden tanımanız kolaydır. Az suludur, boğucu değildir.
11 Ocak 2016 Pazartesi
SAHANDA TEREYAĞLI YUMURTA KAPAMA...Akıllı Telefon ve Instagram
Akıllı telefon kullanmayı düşünmüyordum ama bir vesileyle aniden telefon sahibi oluverdim. Çeşitli özelliklerini birer birer kullanmaya başlayınca da hoşuma gitti. Bu arada, digital fotoğraf makinemi kullanmadığımı bir köşede unuttuğumu farkettim. Halbuki, bir zamanlar Digital makine benim için adeta bir mucizeydi. Eski makinemle her gördüğümü çekemez, filmi boşuna harcamamak için çok dikkatli davranırdım. Çektiğim pozları, fotoğrafçıda negatifinden görebiliyor iken dijital makinenin getirdiği kolaylık müthişti.
Antalya'ya yapacağımız bir seyahat öncesinde digital makinelerin özelliğini öğrenmiştim de son anda ne yapıp, edip makineyi satın almıştım. Hiç kısıtlama olmadan her gördüğümü, istediğim kadar çekebilmek ne büyük özgürlüktü. Yüzlerce kare çekip, beğendiklerimi seçme şansımın olması akıl almaz bir kolaylıktı. Şimdi ise yeni telefonla güzel fotoğraflar çekince işler yine değişti. Bu sefer, digital makine bir köşede bekliyor. Kim uğraşacak ki; tükenen pilleri makineden çıkart, şarj cihazına tak, bekle piller şarj olsun yeniden makineye tak ki fotoğraf çekesin.
2 Ocak 2016 Cumartesi
ÇALIKUŞU...Reşat Nuri Güntekin...Okuduğum İlk Roman
Bu güne kadar okuduğum kitapları saymadım, bilemem ama ilk okuduğum kitap dün gibi hatırımda. İlkokul'u bitirdiğim yıldı. O yıllarda okulu bitirmek için sene sonunda sözlü sınav yapılırdı. Ara sınıfların karnelerini alıp, yaz tatiline çıktığı günlerde bizler son bir gayret kitaplarımızı tekrar gözden geçirmeye başladık. Sınıflardan birinde yer alan imtihan heyetinde sınıf öğretmenimiz, başöğretmenimiz ve bir mümeyyiz vardı. Sınıfın dışında kapı önünde de biz öğrenciler yüreğimiz ağzımızda sıramızın gelmesini beklerdik.
Yanlış hatırlamıyorsam iki hafta sonunda imtihanlarımız bitti ve bizim için de yaz tatili başladı. Sosyal faaliyetlerin hiç denecek kadar az olduğu, hayatın sadece aile ve akrabalar ekseninde sürdüğü, can sıkıntısının had safhada olduğu uzun yaz günlerinin birinde günlerimi aydınlatan bir komşu, bir yeni gelin tanıdım. Tanışma ve tebrik ziyaretine hediyesiyle giden annemin peşine takıldığım için hiç pişman olmadığım ender ev ziyaretlerinden biriydi.
Yanlış hatırlamıyorsam iki hafta sonunda imtihanlarımız bitti ve bizim için de yaz tatili başladı. Sosyal faaliyetlerin hiç denecek kadar az olduğu, hayatın sadece aile ve akrabalar ekseninde sürdüğü, can sıkıntısının had safhada olduğu uzun yaz günlerinin birinde günlerimi aydınlatan bir komşu, bir yeni gelin tanıdım. Tanışma ve tebrik ziyaretine hediyesiyle giden annemin peşine takıldığım için hiç pişman olmadığım ender ev ziyaretlerinden biriydi.