Sayfalar

13 Mart 2012 Salı

AŞKA DÜŞMEK...

Aşkın tarifini sorarlar aş tarifi sorar gibi. Aşk, ne bir kaba girer aş gibi ne de ateş ister pişmek için. Aşkın ne mekana ihtiyacı vardır, ne de herhangi bir yerde olmaya. Aşk, gözle görülmez, kulakla işitilmez. Aşk, görünmeyen ateşle yanmaktır. Aşk, sonsuzlukta kaybolmaktır. Aşk, görmeyen gözle, duymayan kulakla kendine yol bulmaktır.



Aşk, bedendeki tüm duyuların birleşip tek olmasıdır.
Aşk, bedenin ruha, ruhun bedene dönüşmesidir. 
Aşk, her nefeste son nefes gibi hissetmektir.
Aşk, beşeri duyguları barındırır ama o duygulardan varestedir.
Aşk, bazen ılık bir meltem, bazen bora, fırtınadır.
Aşk, tüm duyu ve duyguların hakimiyetinde yaşamaktır. 
Aşk, duyguların aklı ele geçirmesidir.
Aşk, akıl ve mantığın binbir parçaya bölünerek yok olmasıdır.
Aşk, gözlerin kör, kulakların sağır olmasıdır. 
Aşk, köle olmaktır.
Aşk, planlanmaz. 
Aşk, planların suya düşmesidir. 
Aşk, hesap-kitap bilmez.
Aşk, bütün bunlar ve daha da fazlasıdır. 


Böylesine zor ve çetin bir deneyimi yaşamak için aşka düşmek gerekir.
Aşk, sadece ve ancak ona meyyal olanlarındır.





5 Mart 2012 Pazartesi

YALNIZLIK ÖMÜR BOYU...

"Dünyaya gelirken kendi gücümüzle doğuyoruz. Ölüm anında son nefesimizi verirken tek başınayız. Yalnız kalmak kaderimizdir ve esas manada yalnızlık budur" demiştim bir önceki yazımda. Lâkin, yalnızlık sadece bu iki evrede bizim kaderimizdir diye düşünürsek yalnızlığın varoluşuna aykırı düşer. 


Yalnızlık bizim bir varlığımızdır. Bize ait ve özeldir. Biz varsak o da vardır. Doğum ile var olmuş, ölüm ile bizi bırakır mı bilemem. Benim bildiğim, bu dünyada yalnız olduğumuzdur. Öğrenci imtihanda, hasta ameliyat masasında yalnızdır. Hasretini yalnız çekersin, ayrılık acısını kimseyle paylaşamazsın. Yalnızlıktan kurtulmak için kalabalıklardan medet umarsın kalabalıklar etrafındadır ama yalnızlık içindedir.