28 Aralık 2017 Perşembe

ISPANAK YEMEĞİ...Lezzetinde Sağlık Gizli...

Geçen kış, yıkaması zor geldiği için her pazara çıkışta görmezden gelip ıspanak tezgahının yanından geçip, gidiyordum. Kış sonunda bir gün markette demet halinde görünce hoşuma gitti. Pazarcıların kaç kilo diye sormalarından mıdır bilmiyorum yarım kilo sebze almaya alışkın değilim. Market tezgahındaki bağlanmış az miktar ıspanak cazip geldi. Ancak, kazın ayağı öyle değilmiş. Pazardan kilolarca ıspanak alsam yıkamakta bu kadar zorlanmazdım. Demetin bağcığını açtığımda ne göreyim? Ispanağın dallarına, yapraklarına yapışmış kalmış el kadar çamurlar vardı. Temizleyebilmek için kaç su değiştirdiğimi hatırlamıyorum. Bu kötü deneyimden sonra ıspanak yeniden kara listeye girdi elbette.


Ancak, yanlış veya gereksiz olduğuna inandığım hiç bir düşünce ve davranışta ısrar etmem. Kendimde beğendiğim iyi huylarımdan biridir. Bu defa da böyle oldu. Geçen hafta pazara gittiğimde tezgahta gördüğüm ıspanağa bu defa duyarsız kalamadım. Yemeğini özlediğimi farkettim. Tadını özlemişim. Başkalarına kötü, tuhaf gelebilen o kekremsi tadını. Ama yine de tedbirli davrandım ve 750 kg. tarttırdım.

18 Aralık 2017 Pazartesi

KABAK TATLISI...Az Şekerli...

Yazının başlığını okuyanların ilk düşündüğü, "Hayrola! kabak tatlısının yanında kahve mi içiyoruz" olacaktır, büyük ihtimalle. N'apalım, tıp ilminin mümtaz temsilcilerinden Prof. Dr. Canan Karatay Efendigil şekeri uzun zaman önce bize yasakladı. İki lafından biri "Şeker yemeyeceksiniz". Diğer lafı ise malumunuz "Ekmek yemeyeceksiniz". Yiyebileceğimiz ürünler de şarta bağlı. Organik olmalarına dikkat edilecek ve mümkünse evde üretilecek.


Pazardan, marketten aldıklarımızı pişirmekten bile bazen imtina ediyor iken yoğurttan sirkeye kadar her türlü ihtiyacımızı evimizde imal etmeye güç yetirebilir miyiz. Yanlış anlaşılmasın, Canan hocaya saygım sonsuz, dediklerine inanıyorum, hepsi doğrudur ama bir de gerçekler var. Şu meşhur reklamdaki gibi "Hayaller organik, gerçekler fabrik."

7 Aralık 2017 Perşembe

AİLE ARASINDA...Gülse Birsel...

Yazlıktan dönüşte sinema siftahını AYLA filmiyle yapacağımı düşünüyordum ama grip sebebiyle yatağa düşünce bu mümkün olamadı. Biraz iyileşip, ayaklanınca da Gülse Birsel'in filmi AİLE ARASINDA vizyona girdi. Böyle olunca, "neye niyet, neye kısmet" diyerek, aileden ufak bir grupla kadın kadına pazar günü Gülse Birsel'in filmini izlemeye gittik. Sinemaya yalnız gitmeye özen gösteren çok sinemasever olduğunu biliyorum. Ben de yanımda devamlı konuşan, soran veya eleştiri yapan kişilere tahammül edemem ama sinema çıkışında bir yerlerde oturup, filmin kritiğini yapmayı da çok severim.


Filmi beraber izlediğim grup da benim kafada olduğu için kendimizi filme verdik. Ancak bazı yerlerde, sevmediğim şeyi neredeyse kendim yapacaktım. Maalesef, bazı sahnelerde diyalogları duyamadım. Filmden mi yoksa sinemadan mı kaynaklandığını bilemediğim bir sebeple bazı sahnelerde sesler çok yüksek olduğu için diyaloglar birbirine karıştı. Kalemini ve esprilerini sevdiğim, dizilerinin müptelası olduğum Gülse Birsel'in ilk filminin tek karesini, tek repliğini kaçırmak istemediğim için bu durum ister istemez biraz rahatsız etti.

20 Ağustos 2017 Pazar

Kurban Bayramında Alınabilecek En Güzel Hediye

Kurban Bayramı’nda sevdiklerinizi ziyaret ederken, yıllar boyunca kullanabilecekleri pratik bir hediye de vermeye ne dersiniz? Yalnız uyarayım; bu hediye o kadar güzel ve kullanışlı ki, kendinize saklamak isteyebilirsiniz! Derin dondurucular son derece faydalı cihazlar ve özellikle Kurban Bayramı gibi dönemlerde büyük bir sorunu çözüyorlar: Uzun süreli gıda depolama. Geçen bayram bir derin dondurucu kullanmanın ne denli önemli olduğunu anladım, zira etlerimin çoğunu (bozulmasınlar diye) hemen tüketmek, tüketemediklerimi de dağıtmak zorunda kaldım. Buzdolapları uzun süreli gıda depolamak için uygun bir çözüm değil, en fazla bir hafta içinde et tüm tazeliğini yitiriyor, hatta bozulmaya başlıyor.
Derin dondurucular ile böyle tanıştım ve uzun bir araştırmadan sonra, tercihimi yatay derin dondurucu modellerinden yana kullandım. Yatay olmaları kapaklarının üst kısımda olması anlamına geliyor. Bu tasarım son derece kullanışlı ve pratik: Muazzam bir kullanım rahatlığı ve depolama alanı yaratıyor. Marka konusunda seçim yaparken hiç tereddüt etmedim ve Uğur Soğutma markasını seçtim. Türkiye’nin ilk ve en büyük derin dondurucu üreticisi olan Uğur Soğutma, 63 yıldan bu yana piyasadaki en kaliteli ve en sağlam derin dondurucuları üretiyor. Renk konusunda beyaz ile sınırlı olduğumu düşünüyordum ancak şaşırtıcı bir şekilde çok sayıda renk seçeneğim olduğunu fark ettim. UED 210 A++ isimli model, birden fazla renk seçeneği içeriyor ve ben en çok mor ile gümüş renklerini beğendim. Açıkçası halen karar vermiş değilim ama mor rengi seçecek gibiyim – çok şık duruyor!

17 Haziran 2017 Cumartesi

FÜRUZAN...Sevilen Yazara Kitap İmzalatma Serüveni...

Kadıköy Belediyesinin Haydarpaşa garında düzenlediği 9. Kitap Günlerinin afişlerinde Onur Konuğu olarak Füruzan'ın adını görünce etkinliğe gitmem şart olmuştu. Aslında bu hissiyatıma ben de şaşırdım. Kitap okumayı çok severim ama yazarları takibettiğim görülmemiştir. Belki de kitap okumaya klasiklerle başladığım için bu dünyadan çoktan göç etmiş olan yazarlarını tanıma gibi bir düşüncem olamazdı. İşin ilginci, bu durum daha sonra okuduğum çağdaş yazarlar için de aynı şekilde devam etti. Okuduğum kitapların yazarlarını görüp, tanımak aklıma bile gelmedi. Belki de onları kafamda oturttuğum yerlerinde kalsınlar istedim.


Türk gençliğinin sağ-sol diye kamplara ayrıldığı 60'lı yılların sonlarında yaşananların romanı 47'liler ile tanıdığım Füruzan, ikinci romanı Berlin'in Nar Çiçeği ile beni tabiri caizse yüreğimden vurdu. Bu kitaplar olmasa da sadece Parasız Yatılı adlı hikayesini okusanız bile Füruzan'a karşı yüreğiniz yufkalaşır. Yazarlara olan kayıtsızlığımdan bahsettim ama bunda benim suçum olmadığı gibi aslında şaşılacak da bir şey yok. Çünkü, bugün elimdeki eski kitaplarına baktığımda yazara dair hiç bir bilginin olmadığını görüyorum. 47'lilerin arka kapağında sadece siyah beyaz bir fotoğraf var, arkasından yayımlanan Berlin'in Nar Çiçeği'nde ise yazara ait en ufak bir bilgi olmadığı gibi fotoğrafı da yok.

25 Mayıs 2017 Perşembe

GÜL BÖREK...Ufacıcık...Yumuşacık...

Sofra düzeninde, ikramlıkların servisinde, misafir sayısı önemlidir. Beş-on arkadaşımızı ağırladığımız sofralardaki düzen bellidir. Her kadın, mutlaka yakın-uzak akrabalarını, arkadaşlarını veya komşularını evinde ağırlamıştır. Çünkü, evde misafir ağırlamak geleneklerimizde var. Avrupai yaşam tarzına özenen, evlerinde misafir kabul etmeyen ve bu şeklin savunuculuğunu yapan çok kadın biliyorum ki, evlerde toplanmanın zevkini inkar etmezler.


Ancak, yaşam içinde öyle tanışmalar oluyor ki; mesela, bir tatil köyünde veya mesleki toplantılardaki tanışmalarda, yani devam etmesi zamana muhtaç olan veya yakın olmayı istemediğiniz bazı tanıdıkları dışarıda ağırlamak en doğrusu. Evimiz mahremimizdir. İyi tanımadığımız insanları evimize kabul etmemek gibi bir hakkımız vardır. Her ne kadar sosyal çevrenin genişliği önemli olsa da ailemizi korumak adına dikkatli olmakta fayda var.

6 Mayıs 2017 Cumartesi

Buzdolabının Yanına En Çok Yakışan Derin Dondurucu

Derin dondurucunun buzdolabının yanında durması gerektiğine inananlardanım. Hem pratik oluyor hem de birinden çıkardığını diğerine koyabiliyorsun. İşin estetik tarafı da var, dik ve dikdörtgen bir buzdolabının yanına, aynı şekle sahip bir derin dondurucu gerekiyor! Uğur Soğutma’nın UED 5170 DT A++ isimli modelini bu nedenle beğendim: Aynı bir buzdolabına benziyor.

Tek kapılı bir buzdolabı düşünün, UED 5170 DT A++ görünüm olarak buna benziyor. İçinde 5 tane şeffaf plastikten sepet var. Bu tasarım oldukça kullanışlı, çünkü içine koyduğunuz besinler daha derli toplu duruyor. Sepetler şeffaf olduğu için, dışarıdan baktığınızda bile içinde ne olduğunu görebiliyorsunuz. Dış kapağı rahatça açılıyor, bazı buzdolaplarında olduğu gibi kapakla güreşmeniz gerekmiyor! Buna rağmen mükemmel bir yalıtımı var. O kadar ki, elektrik kesilse bile derin dondurucu içindekiler 15 saat boyunca çözülmeden durabiliyor. Sık sık elektrik kesilen bir yerde yaşıyorsanız, en çok bu özelliğini beğeneceksiniz.

1 Mayıs 2017 Pazartesi

ATATÜRK'ÜN EN SEVDİĞİ YEMEK...Etsiz Kuru Fasulye-Pilav...

Facebook'da "Mustafa Kemal Atatürk İle İlgili Az Bilinenler" başlıklı bir yazı paylaşıldı. Daha önce okuduğum bir yazıydı ama unuttuklarım vardır diye yeniden okudum. Verilen bilgilerin hepsi ayrı ayrı değerliydi. İçlerinde en çok, Atatürk'ün sevdiği yemeğin "Etsiz Kuru Fasulye ve Pilav" olması hoşuma gitti. Takipçilerim bilirler babamın Kuru Fasulye sevgisini ve biz çocuklarına Kuru Fasulyeyi sevdirme çabasını. Rahmetli babam her gün yese bıkmayacak kadar sevdiği kuru fasulye yemeğine sofrada bize "En birinci yemek kuru fasulye" diye tezahürat yaptırırdı.


Kurtuluş Savaşı Başkomutanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün adını olur olmaz yerde, olur olmaz şekilde, gerekli-gereksiz kullanmak, başkalarıyla kıyaslamak gayretkeşliği içerisinde değilim, hiç de olmadım. Atatürk'ü önce evimizde, daha sonra ilk okuldan başlayarak eğitim hayatımız boyunca öğrendik ve sevdik. Bu vatan topraklarında herkesin de aynı duyguları taşıdığını zannederek büyüdük. Daha sonraki yıllarda, dünyadaki çeşitli ideolojilerin etkisinde kalan gençler Atatürk hakkında hadlerini aşan laflar ettiler. Güneş balçıkla sıvanmaz dedik ve bizim yüreğimizdeki Atatürk sevgisi hiç eksilmedi.

19 Nisan 2017 Çarşamba

VATANDAŞ...Karındaş...Vatan Kardeşliği...

Son seçimlerde oy kullandıktan sonra facebook'daki sayfamda duygularımı paylaşmış, vatandaşlık görevimi yerine getirdiğimi ve kısaca temennilerimi yazmıştım. Ancak, kendi yazdığıma kendim yabancı kalmıştım. Zira, vatandaş kelimesini günlük hayatımızda kullanmadığımızı, sadece seçim günlerinde hatırladığımızı farkettim. Halbuki, vatandaş olmanın derinlikli bir manası var. Sonuna aldığı "daş" ekiyle kardeş manasına gelen karın-daş gibi birleştirici ve aidiyet hissi taşıyan bir kelime. Burada haksızlık yapmak istemem, vatandaş kelimesini bir de seyyar satıcılar kullanırlardı eskiden. Gel vatandaş! diye bağırarak müşteri toplamaya çalışırken.


Kardeşi olmayan insanlara belki izah edemem ama kardeşi olanlar bilir. Kardeşlik, annenin kendi içinde büyüttüğü çocuğuyla arasındaki bağa benzeyen, aynı annede beslenip, büyümenin yarattığı bir sevgi bağı ile bağlanmaktır. Çocukları üzerinde anne babaların emekleri olduğu gibi kardeşlerin de birbirleri üzerinde emekleri vardır. İnsanlar aile kurup, kendi çocuklarını büyütürken kardeşleriyle olan bağlarında bir gevşeme hissedilse bile o bağ hiç bir zaman kopmaz.

10 Nisan 2017 Pazartesi

KADINA BAKIŞ...Kadının Bakışı...

Bir arkadaşımla telefon sohbeti yapıyoruz. Daha doğrusu o anlatıyor, ben dinliyorum. Bir vesileyle iki kelam etmek için açtığım telefon uzadıkça uzadı. Tanımadığım bir arkadaşı ameliyat olmuş onu anlatıyor, ben de arada üzüldüğümü ah! vah! ederek ifade ediyorum. Gençlik günlerinden uzaklaştıkça sohbetlerimiz hastalık, ölüm haberleriyle karamsar, iç kapayıcı ve dertlendirici bir hale büründü. Nerede! o gençlik günleri, bir söyleyip bin güldüğümüz tasasız günler. Ne çabuk geçip, gittiler.


"Ben söyledim ameliyat sonrası bakım çok önemli, istirahatine dikkat et ama dinleyen kim." diye anlatan arkadaşım devam ediyor, "Ben ameliyatımın sonrasında çok dikkat etmiştim." Dinliyorum ama konu uzadıkça, bende yorgunluk alametleri başladı. Dikkatim dağıldı, aklım başka yerlere gidip, gidip geliyordu ki arkadaşımın bir sözü beni kendime getirdi. Vaktiyle geçirdiği ameliyat sonrasında taburcu olurken doktorunun tembihini anlatıyor. Beni o anlık dalgınlığımdan uyandıran da bu oldu. Doktor, "Kocanın kravatı yere düşerse almak için eğilme, ayağınla al" demiş.

19 Mart 2017 Pazar

TARIK BUĞRA...Milli Mücadele...Küçük Ağa...

Eskide yaşanmış olayların çoğu hafızamızdan silinir gider de bazıları dün gibi hatırlanır. Evimizin bir dönem gazetesi olan Tercüman'ın köşe yazarlarından Tarık Buğra'nın veda yazısı gibi. Yazacağı bir kitap üzerinde çalıştığını, gazetenin sahibi Kemal Ilıcak'ın müsaadesiyle günlük yazılarına ara vereceğini bildiriyordu. Gazeteci olarak bildiğim Tarık Buğra'nın kitap yazacağını öğrenmek şaşırtmıştı ve bir o kadar da üzülmüştüm. Daha sonraları öğrenecektim ki; geçim derdi diye bir gerçek var ve bir çok yazar para kazanmak için farklı işlerde çalışmışlar. Kemal Ilıcak'a minnet duyarak, gazeteci-yazar için sevinmiş ve bir arkadaşıma da bu durumdan söz etmiştim.


Gel zaman git zaman, günlerden bir gün aynı arkadaşımla Beyoğlu'nda yürürken bir kitapçının vitrininde üzerinde Tarık Buğra'nın adı yazılı Küçük Ağa isimli bir kitap gördüm. Göğsüme bastırdığım kitap paketi ile dükkandan çıkarken arkadaşım hafif alaycı, şakacı bir tavırla kitabı işaret ederek, "yazara destek olmak için aldın değil mi?" gibi bir şeyler mırıldandı. Başımızda kavak yellerinin estiği, aşk romanları okuduğumuz o günlerde arkadaşım o kitabı okuyacağıma inanmıyordu ve haksız da sayılmazdı. O kitap benim için sadece, günlük yazılarını takip ettiğim yazarla son buluşma hatıramız gibiydi.

1 Mart 2017 Çarşamba

ÜÇGEN BÖREK...Çay Sofrasında Bereket...

Misafir ağırlanan çay sofralarında ev sahibesinin en çok dikkat ettiği husus ikramlık servisinin pratik olmasıdır. Zira, sofrada tabaklara servis edilecek börek çeşitleri, tuzlular, tatlılar, salatalar sıra beklemektedir. Bu arada değinmeden geçmeyelim çay sofralarının en baş ikramlığı börek çeşitleridir. Hele ki; el açması börek olan sofrada diğer ikramlıklar sadece teferruattır. Hem göze hem de mideye hitap eden bir veya iki çeşit el açması börek hazırlamış olan ev sahibesi ne kadar gururlansa hakkıdır. Nar gibi kızarıp, kabarmış böreklerin görünüşü en iştahsız insanı bile baştan çıkarabilir.


İkramlıkların pratik olması istenir ama nar gibi kızarmış böreğin önceden dilimlenerek sofraya getirilmesini de gönül arzu etmez. Çünkü, sofralarda sunum da önemlidir. Şık bir servis tepsisinde sofraya getirilen böreğin önce gözleri şenlendirmesi gerekir. Daha sonra dilimlenerek tabaklara servis yapılır. Bu durum arzu edilendir ama kalabalık sofralarda çok da uygun değildir. Kalabalık sofralar için gerekli olan pratik çözümlerdir. Masaya yerleştirilen ikramlıklar kesip, dilimlemeye gerek bırakmayacak şekilde servise hazır olmalıdır. Bunun için de görsellik bir tarafa bırakılarak börekler önceden dilimlenerek sofraya getirilirler.

14 Şubat 2017 Salı

KAYISI REÇELİ...Kuru Kayısıdan Mamul

Blogger olarak  ziyaretçilerim, evime gelen misafir mertebesindedir. Onları en iyi şekilde ağırlamak isterim. Aradıklarını bulmalarını, bulduklarının da ihtiyaçlarına cevap vermesini önemserim. Paylaştığım yazılarımın okunması, fotoğraflarımın beğenilmesi beni mutlu eder ama en çok da duygu ve düşüncelerin yorum olarak bırakılması. Yorum kadar değerli diğer bir şey de yazılarımın olabildiğince çok kişi tarafından okunmasıdır. Herhangi bir konuda hazırladığım yararlı bilgiler ihtiva eden yazılarımın okunuyor olması bana manevi bir haz veriyor. Bazen de daha önce dikkat çekmemiş bir yazımın veya yemek tarifimin sıklıkla ve fazla miktarda okuyucu çektiğini görünce de haklı olarak şaşırıyorum.


Bu aralar dikkatimi çeken ve beni şaşırtan ise eski bir tarif olan Kuru Kayısı Reçeli'min kış boyunca devamlı okunmasıdır. Marketlerde, pazarlarda sapsarı ayvalar, portakallar varken neden Kuru Kayısı Reçeli tarifi aranıyor, bilmiyorum. Mesela, ayva deyip geçmemek lazım. Dilimlersin, rendelersin ya da lokma büyüklüğünde doğrayıp, reçelini kaynatırsın. Ve yahut da marmelatını yaparsın. Aynı şekilde Portakal'ı da sadece kabuğuyla olduğu gibi içiyle beraber dilimleyerek kaynatırsın da reçelin şahı olur. Bilhassa Portakal reçeli, rayihasıyla da kahvaltı sofralarına neşe verir.

27 Ocak 2017 Cuma

ELMALI TURTA...Doyulmaz Tadına...

Geçtiğimiz yaz bahçe elmaları ile pişirdiğim Elmalı Pay'ı bir önceki yazımda anlatmıştım. Yazlık komşularımla bir araya geldiğimiz ikindi çaylarında ikram etmek için bir kaç defa daha pişirdim. Her defasında da beğenildi. Çok yıllar öncesinden bildiğim Elmalı Pay'ları yeniden pişirmeye başlamamın aslında bir sebebi var. Onları pişirdiğim zaman annem-babam ve ailenin diğer büyükleriyle hep beraber olduğumuz o eski güzel günleri hatırlıyorum.


Şimdi rahmetle andığımız annem o günlerde tüm akraba ve arkadaşları için ayda bir gün kabul günü düzenlerdi. Kabul günlerinin en büyük özelliği misafirleri zengin bir sofrada ağırlamaktı. O sofralar için ben de anneme yardım ederdim. Bir gün önce akşam iş dönüşü mutfağa girer meyveli bir yaş pasta ile bir tepsi de Elmalı Pay pişirirdim. Ertesi sabah, Elmalı Pay'ları üzerlerine pudra şekerlerini serpip, servis tabağına dizer, yaş pastamı da süsledikten sonra işime giderdim.

19 Ocak 2017 Perşembe

ELMALI PAY...Apple Pie

Elma benim için kış aylarının vazgeçilmez bir kaç meyvesinden biridir. Her gün en az bir tane elma tüketmezsem eksikliğini hissederim. Her bir çeşidini severim ama sadece kış aylarında. Kış biter benim elma aşkım da biter. Gelecek kış yine yadıma düşecektir ama yazın elmayı hatırlamam bile. Kışın elmaları çiğ olarak tüketmenin yanı sıra pişirerek tüketmek de mümkün. Kompostosunu sevdiğimi söyleyemem ama tatlısı hiç de fena olmaz. Hatta, portakal suyunda pişirdiğim elma tatlısının tarifini sizlerle de paylaşmıştım.


Elmayı çiğ ve pişirerek tüketmek dışında bazı hamur işlerinde de kullanırım. Eski yıllarda misafirlerimize Elmalı Turta pişirirdim. Daha sonra kolayıma geldiği için poğaça şeklinde Elmalı Pay pişirmeye başladım. Uzun müddet misafir sofralarımızın vazgeçilmez bir çeşidi oldu. Daha sonra ise bildiğiniz üzre kek çeşitlerinde kullanmaya başladım. Elmalı keklerim hem görünüş olarak hem de lezzet olarak beğenilince ben de Elmalı Pay'larımı unuttum.

7 Ocak 2017 Cumartesi

BOHÇA BÖREĞİ...Çay Sofralarının Lezzeti

Bu yaz, yazlık komşuma akrabası bir hanım misafir geldi. Ben de bir kaç gün sonra komşumla misafirini çaya davet etmek istedim. İstanbul'da bilmediğimiz ama Anadolu'nun dört bir tarafından göçle gelen komşularımızdan öğrendiğimiz güzel bir adettir komşunun misafirini ağırlamak. İstanbul'da komşuluk vardı hatta bazı komşularımızı akraba yakınlığında sever ve sayardık ama misafirlerine evimizi açtığımızı hatırlamıyorum. Eğer müsait olunursa sadece hanımlar olarak gündüz çaya davet edilirdi.


Anadolu'da yatılı misafiri olan evin hanımına bir nefes aldırmak, onun yükünü hafifletmek ve hep birlikte hoşça vakit geçirmek için misafirle beraber tüm aile köylüler tarafından sırayla yemeğe davet edilir. Hatta gelen misafirler kalabalık ise yatıya bile alınır. Yatıya kalmış olan misafirler, sabah kahvaltısında da ağırlandıktan sonra gitmelerine izin verilir. Bütün bunları nereden bildiğimi soracak olursanız, genç kızlığımda komşularımızın gelin alma töreni için otobüsle Adapazarı'na gitmişliğim vardır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...